a-suitcase

listen to the pronunciation of a-suitcase
الإنجليزية - التركية

تعريف a-suitcase في الإنجليزية التركية القاموس.

suitcase
bavul

Dün bavulumu bagaj odasına koydum ama şimdi kayıp gibi görünüyor. - I put my suitcase in the baggage room yesterday, but now it seems to be missing.

Bavulu açamayasın diye anahtarı gizleyeceğim. - I shall hide the key so that you cannot open the suitcase.

case
(fiil) gözetlemek, dikizlemek, kutulamak, yerine koymak (kasa, kilif vb.), kaplamak, ciltlemek, örtmek
case
(isim) durum, husus, olay, sorun, dava, hukuksal olay, kanıt, delil, görüş, neden, hasta, tuhaf tip, kasa, kutu, çanta, valiz, kap, kılıf, mahfaza, kovan
case
{i} hukuksal olay
case
vaziyet
suitcase
{i} valiz

Tom'a sarıldıktan sonra, Mary valizini aldı ve gitti. - After hugging Tom, Mary picked up her suitcase and left.

Tom valizini yeniden topladı. - Tom repacked his suitcase.

case
(Askeri) (DOD, IADB) VAKA (AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI; AMERİKAN SAVUNMA KURULU): 1. Kendi bütünlüğü içinde bir istihbarat harekatı. 2. Kişilerin, hareket tarzının ve amaçların dahil edildiği bir istihbarat harekatı gelişmesinin kaydı
suitcase
valiz bavul
case
sorun

Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var. - You have a serious case of sunburn.

Bu durumda, bir sorunumuz var. - In that case, we've got a problem...

case
durum

Her durumda, bu seni ilgilendirmez. - In any case, it's none of your business.

Bir deprem durumunda, gazı kapatın. - In case of an earthquake, turn off the gas.

case
çanta

Makyaj çantamı bulamıyorum. - I can't find my vanity case.

Tom bir spor çantası ve bir gitar çantası taşıyordu. - Tom was carrying a duffel bag and a guitar case.

case
olay

O, on olayın dokuzunda hatalıdır. - She is wrong in nine cases out of ten.

Bu olayı araştıracağım. - I'm going to investigate this case.

case
kutu

Tom Mary'ye sarılabilmek için gitar kutusunu yere bıraktı. - Tom put the guitar case down so he could hug Mary.

Tom CD'yi kutusundan çıkardı ve onu çalara taktı. - Tom took the CD from its case and inserted it in the player.

case
{i} kın
case
{f} örtmek
case
{f} kutulamak
case
{i} kanıt

Polis davayla ilgili yeni kanıtlar ortaya çıkarmıştır. - The police have uncovered new evidence related to the case.

case
{i} kovan

Polis cesedin yanında bir mermi kovanı buldu. - The police found a cartridge case next to the body.

case
{i} tuhaf tip
case
{i} kılıf

Tom gitarı kılıfından çıkardı ve çalmaya başladı. - Tom took his guitar out of its case and started playing.

Dan, Linda'yı yastık kılıfıyla boğdu. - Dan strangled Linda with a pillow case.

live out of suitcase
birçok yerde kısa süreliğine kalmak
suitcase stand
Valiz/bavul standı
can i borrow your suitcase
çantanızı alabilir miyim
case
{i} kutu, sandık
case
{i} kasa

Dün gece bir arkadaşınızın doğum gününü, saçıp savurarak tamamen tükettiğimiz şampanya kasalarıyla kutladık. - Last night, we celebrated a friend's birthday with cases of Champagne, we ended up completely wasted.

Bilgisayar kasanıza uygun fan ve radyatör takın. - Install properly the fans and radiator in your computer case.

case
{i} valiz

Ona, bu valizi üst kata taşıtacağım. - I'll get him to carry this case upstairs.

my suitcase is broken, and some things are missing
(fiil)lizim kırılmış ve bazı şeyler eksik
my suitcase is broken, and some things are missing
valizim kırılmış ve bazı şeyler eksik
suitcase
{i} çanta

Henüz çantana bir şey koymadın. - You haven't put anything in your suitcase yet.

Ben biletimi alırken çantama dikkat et. - Keep an eye on my suitcase while I get my ticket.

this is my suitcase
bu benim valizim
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف a-suitcase في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

suitcase
To trade using samples in a suitcase
suitcase
Large (usually rectangular) piece of luggage used for carrying clothes, and sometimes suits, when travelling
A suitcase
case
suitcase
{i} rectangular traveling bag, valise
suitcase
a portable rectangular traveling bag for carrying clothes; "he carried his small bag onto the plane with him"
suitcase
A suitcase is a box or bag with a handle and a hard frame in which you carry your clothes when you are travelling. It did not take Andrew long to pack a suitcase