önümüzdeki

listen to the pronunciation of önümüzdeki
التركية - الإنجليزية
forthcoming
next

She will arrive in Tokyo at the beginning of next month. - Önümüzdeki ayın başında Tokyo'ya varacak.

Next month it'll be five years since he began playing the violin. - Önümüzdeki ay keman çalmaya başlayalı beş yıl olacak.

come

I will come to see you next Sunday. - Önümüzdeki Pazar seni görmeye geleceğim.

I want to come here next winter again. - Önümüzdeki kış buraya tekrar gelmek istiyorum.

coming

Let's go camping this coming weekend. - Bu önümüzdeki hafta kamp yapmaya gidelim.

I'm coming back next week. - Önümüzdeki hafta geri dönüyorum.

ön
preliminary

A preliminary hearing is scheduled for October 20th. - Bir ön duruşma 20 Ekim'de planlanıyor.

ön
face

What is old age? First you forget names, then you forget faces, then you forget to pull your zipper up, then you forget to pull it down. - Yaşlılık nedir? Önce isimleri unutursun, sonra yüzleri unutursun, sonra fermuarını çekmeyi unutursun, sonra onu indirmeyi unutursun.

Twice and thrice had I loved thee before I knew thy face or name. - Adını öğrenmeden ve yüzünü görmeden önceleri de sana âşıktım.

ön
{s} anterior
ön
front

The car is parked in front of the building. - Araba, binanın önüne park edildi.

The garden is in front of the house. - Bahçe, evin önündedir.

ön
forward

The old man leaned forward and asked his wife with a soft voice. - Yaşlı adam öne doğru eğildi ve karısına yumuşak bir sesle sordu.

If you put your best foot forward, you will succeed. - Eğer en iyi ayağınızı öne koyarsanız, başarılı olursunuz.

ön
first

Tom divorced his first wife more than fifteen years ago. - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.

Two weeks ago, I visited Disneyland for the first time. - İki hafta önce, ilk kez Disneyland ziyaret ettim.

ön
(Dilbilim) proto
ön
(Bilgisayar,Dilbilim) initial

Tom carved his initials on the large oak tree in front of the school. - Tom okulun önündeki büyük meşe ağacına adının baş harflerini kazıdı.

ön
primary

Where to go and what to see were my primary concerns. - Nereye gideceğim ve ne göreceğim benim öncelikli ilgilerim.

My primary concern is your safety. - Benim öncelikli ilgim sizin güvenliğinizdir.

ön
(Tıp) posterior
ön
pre-

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

ön
foreground

The couch is in the foreground next to the table. - Kanepe masanın yanında ön tarafta.

ön
fore

Prophets have been forecasting the end of the world for centuries. - Peygamberler yüzyıllar boyunca dünyanın sonunu önceden tahmin etmiştir.

The morning forecast predicted thunder showers later in the day. - Sabah hava durumu daha sonra gün içinde gök gürültülü sağanak yağışı öngördü.

ön
ventral
ön
frontal
ön
pre

We have to take steps to prevent air pollution. - Hava kirliliğini önlemek için önlemler almalıyız.

His opinion is free from prejudice. - Onun görüşü önyargısızdır.

ön
precursor
ön
the front

He sat in the front so as to be able to hear. - İşitebilmek için önde oturdu.

Tom was sitting in the front of the bus. - Tom otobüsün önünde oturuyordu.

ön
prelımınary
ön
at the front
ön
pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

They know the importance of protecting the earth. - Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.

önümüzdeki günler
days to come
Ön
(Diş Hekimliği) vestibule
ön
the time immediately before one, the immediate future
ön
presence

Its presence is important for me. - Onun varlığı benim için önemli.

At the party, one of his political opponents humiliated him in the presence of many guests. - Partide,onun politik rakiplerinden biri onu birçok misafirin önünde küçük düşürdü.

ön
initiative
ön
front; front part (of)
ön
ante

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

ön
front; foreground; face; breast, chest; the future; front, foremost, forward; fore; prior; preparatory, preliminary; anterior, frontal
ön
space in front (of)
ön
precursory
ön
front; foremost; preliminary
ön
windshield

Should I clean your windshield? - Ön camını temizlemem gerekiyor mu?

Tom was the one who broke the windshield of Mary's car. - Mary'nin arabasının ön camını kıran kişi Tom'du.

ön
windscreen
ön
advance

Please inform me of your absence in advance. - Lütfen yokluğunuzu önceden bana bildiriniz.

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.

التركية - التركية

تعريف önümüzdeki في التركية التركية القاموس.

Ön
(Osmanlı Dönemi) KUDDAMÎ
ön
Bir kimsenin ilerisi: "Bir aralık önümüzden şarkı sesleri geldi."- S. F. Abasıyanık
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı: "Beş on kişi, köşkün önünde toplandık."- M. Ş. Esendal
ön
Bir kimsenin ilerisi
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü: "Uçuk siyah renkli çarşaf pelerinin önü açık."- P. Safa
ön
Civar, yöre
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı: "Altmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim."- B. Felek
ön
Bazı kelimelerin başına getirilerek kelimenin anlamına "önce olan" veya "ilk kavramı" katar
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan: "Ben, Anafartalar'da Mustafa Kemal'in bulunduğu en ön siperlerde de kurşun attım."- A. Gündüz
ön
Yakın gelecek zaman
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan
ön
pişigah