We're a bunch of old-schoolers.
The pupils listened eagerly during his speech.
- Onun konuşması sırasında öğrenciler istekli olarak dinlediler.
The pupil was half asleep in class.
- Öğrenci sınıfta uyukluyordu.
The students' lunch period is from twelve to one.
- Öğrencilerin öğlen yemeği zamanı saat on ikiden saat bire kadardır.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Praise stimulates students to work hard.
- Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
Students should develop their reading skills.
- Öğrenciler, okuma yeteneklerini geliştirmeliler.
Tom was about to get his learner's permit.
- Tom öğrencisinin iznini almak üzereydi.
You are a fast learner.
- Sen hızlı bir öğrencisin.
Eileen was a very good student. She earned a scholarship to attend Syracuse University.
- Eileen çok iyi bir öğrenciydi. O Syracuse Üniversitesinde okumak için bir burs kazandı.
This student isn't rich, he won a scholarship to study abroad.
- Bu öğrenci zengin değil, o yurtdışında eğitim için bir burs kazandı.
Tom was as excited as a schoolboy.
- Tom bir öğrenci gibi heyecanlıydı.
Today schoolboys are more naughty than earlier.
- Bugünkü erkek öğrenciler daha öncekilerden daha yaramazdırlar.
The court ruled that Muslim schoolgirls could not be exempted from swimming lessons.
- Mahkeme, Müslüman öğrencilerin yüzme derslerinden muaf olamayacağına karar verdi.
She showed me a picture of her mother as a schoolgirl.
- O bana annesinin bir kız öğrenci olarak resmini gösterdi.
Tom is a graduate student.
- Tom master öğrencisi.
He is now a senior at Harvard.
- O, Harvard'da son sınıf öğrencisi.
Tom is a high school senior.
- Tom lise son sınıf öğrencisi.
I'm an eighth grader.
- Ben bir sekizinci sınıf öğrencisiyim.
She's a second grader.
- O ikinci sınıf öğrencisi.
Tom was a medical student.
- Tom bir tıp öğrencisiydi.
He is a medical student.
- O bir tıp öğrencisidir.
He is an undergraduate in the law department.
- O, hukuk bölümünde bir üniversite öğrencisidir.
Talebe 256'nın karekökü on altıdır diye cevapladı.
- Öğrenci 256'nın karekökü on altıdır diye yanıtladı.
Toplam olarak takribî bin talebe var.
- Toplam olarak yaklaşık bin öğrenci var.