We think too much and feel too little.
- Çok fazla düşünüyoruz ve çok az hissediyoruz.
We drink too little water.
- Biz çok az su içiyoruz.
Tom sounded slightly jealous.
- Tom çok az kıskanç görünüyordu.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
We've been waiting for an hour and the line has barely moved.
- Bir saattir bekliyoruz ve sıra çok az ilerledi.
Tom barely spoke to Mary last summer.
- Tom geçen yaz Mary ile çok az konuştu.
Too bad! Too few rich people donate to the orphanage.
- Çok kötü! Çok az sayıda zengin insan yetimhaneye bağış yapıyor.
Malnutrition occurs when a person's diet contains too few or too many nutrients.
- Kötü beslenme bir kişinin diyetinde çok az ya da çok besin içerdiği zaman oluşur.
There are very few Native Americans in Managua.
- Managua'da çok az Amerikan yerlisi vardır.
She has very few close friends.
- Çok az sayıda samimi arkadaşı var.
His observation is sharp, but he says very little.
- Onun gözlemi şiddetli fakat o çok az diyor.
The Americans had very little gunpowder.
- Amerikalıların çok az barutu vardı.