He won't be able to come anymore due to his obligations.
- O, zorunluluklarından dolayı artık gelemeyecek.
If school wasn't obligatory, I would stop going there.
- Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.
Is it obligatory to rent a car?
- Bir araba kiralamak zorunlu mu?
The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
- Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
They don't say that it's prohibited there. In fact, they say that it's mandatory.
- Onlar bunun orada yasak olduğunu söylemezler. Aslında onun zorunlu olduğunu söylerler.
If one has the right to live, then one should also have the right to die. If not, then living is not a right, but an obligation.
- Bir insanın yaşama hakkı varsa öyleyse bir insanın aynı zamanda ölme hakkı da olmalı. Eğer yoksa, o zaman yaşamak bir hak değil ama bir zorunluluktur.
Have to is used to express obligation.
- Have to zorunluluk ifade etmek için kullanılır.
His wife has started to work out of necessity.
- Karısı zorunluluktan dolayı işe başlamıştır.
She told a white lie out of necessity.
- Zorunluluktan beyaz bir yalan söyledi.
Compulsory military service exists in Turkey.
- Türkiye'de zorunlu askerlik vardır.
Some countries make voting compulsory.
- Bazı ülkeler oy vermeyi zorunlu kılar.
It's imperative to go out.
- Dışarı çıkmak zorunlu.
It is imperative for you to act at once.
- Derhal hareket etmen zorunludur.
From the age of 14 one is obliged to carry ID in Holland.
- 14 yaşından itibaren Hollanda'da kimlik taşımak zorunluluğu vardır.
No, you're not obliged.
- Hayır, zorunlu değilsin.
It is necessary that Nancy attend the meeting.
- Nancy'nin toplantıya katılması zorunludur.
It's necessary for all members to follow these rules.
- Bütün üyelerin bu kurallara uyması zorunludur.
Being at least bilingual is a must in today's world.
- En azından çift dilli olmak bugünün dünyasında bir zorunluluk.
This movie is a must!
- Bu film bir zorunluluktur!
He is bound to win the match.
- O maçı kazanmaya zorunlu.
It was bound to happen sooner or later.
- Er ya da geç onun olacağı zorunluydu.
Don't feel obligated to talk if you don't want to.
- Eğer istemiyorsan konuşmak için zorunlu hissetme.
If school wasn't obligatory, I would stop going there.
- Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.
We have a legal obligation to pay our taxes.
- Vergilerimizi ödemek için yasal zorunluluğumuz var.
Tom is a compulsive liar.
- Tom zorunlu bir yalancıdır.
Being at least bilingual is a must in today's world.
- En azından çift dilli olmak bugünün dünyasında bir zorunluluk.
Fluency in English is a must.
- İngilizcede akıcılık bir zorunluluktur.
The plane made a forced landing.
- Uçak zorunlu iniş yaptı.
Nobody is indispensable.
- Hiç kimse zorunlu değil.
His help is indispensable to us.
- Onun yardımı bizim için zorunludur.
It is essential that some kind of compromise be reached between Pyongyang and Washington.
- Pyongyang ve Washington arasında bir tür uzlaşmaya varılması zorunludur.
It's essential that we do that.
- Bunu yapmamız zorunlu.
That law isn't enforced.
- O yasa zorunlu değil.
It was bound to happen that way.
- O şekilde olması zorunluydu.
He is bound to win the match.
- O maçı kazanmaya zorunlu.