yanlışsız

listen to the pronunciation of yanlışsız
التركية - الإنجليزية
accurate
accurate, correct
(Muzik) exact
(Muzik) precise
unerring
faithful
correct
faultless
yanlış
mistake

I took his umbrella by mistake. - Yanlışlıkla onun şemsiyesini aldım.

If you see a mistake, then please correct it. - Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.

yanlış
wrong

She told me how it was wrong to steal. - O bana hırsızlığın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlattı.

Correct me if I am wrong. - Eğer yanlış yaparsam beni düzelt

yanlış
error

There are errors in this phone bill. - Bu telefon faturasında yanlışlıklar var.

When I tried to log in yesterday, I got the error message: Incorrect password. - Dün oturum açmaya çalıştığımda bir hata mesajı aldım: Yanlış Şifre.

yanlış
{s} incorrect

He answered incorrectly. - O yanlış cevap verdi.

The answers are both incorrect. - Cevapların her ikisi de yanlıştır.

yanlış
false

What he says is false. - Onun söylediği yanlıştır.

It seems that the news was false. - Haber yanlışmış gibi görünüyor.

yanlış
awry
yanlış
{s} erroneous
yanlış
mis

If you see a mistake, then please correct it. - Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.

I took his umbrella by mistake. - Yanlışlıkla onun şemsiyesini aldım.

yanlış
erronous
yanlış
inaccurate

The data is often inaccurate. - Bilgi çoğunlukla yanlıştır.

I believe this is inaccurate. - Bunun yanlış olduğuna inanıyorum.

yanlış
spurious
yanlış
sham
yanlış
beam
yanlış
inexact
yanlış
{i} fluff
yanlış
uncalled-for
yanlış
misleading
yanlış
demerit
yanlış
lapse
yanlış
nice
yanlış
trouble
yanlış
misguided

Nothing could be more misguided. - Hiçbir şey daha yanlış yönlendirilmiş olamazdı.

yanlış
ımproper
yanlış
garbled
yanlış
wrong to
yanlış
amiss

Something amiss was going on. - Yanlış bir şeyler oluyordu.

Something seemed amiss. - Bir şey yanlış görünüyordu.

yanlış
be false
yanlış
bug

Some bugs were fixed. - Bazı yanlışlar düzeltildi.

yanlış
wrongs

Two wrongs do make a right. - İki yanlış bir doğru eder.

Two wrongs don't make a right. - İki yanlış bir doğru etmez.

yanlış
fault

It's my fault. You haven't done anything wrong. - O benim hatam. Yanlış bir şey yapmadın.

A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution. - Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.

yanlış
mistaken

The war resulted from a mistaken policy. - Savaş yanlış bir politikadan sonuçlandı.

Tom is often mistaken for a student. - Tom sık sık yanlışlıkla bir öğrenciye benzetilir.

yanlış
fallacy
yanlış
inadvisable
yanlış
error, blunder, mistake, wrong, fault; wrong, incorrect, false, mistaken, improper, inaccurate, inexact, fallacious; wrong
yanlış
error, blunder, mistake; misstep
yanlış
untrue
yanlış
wrong, incorrect, erroneous
yanlış
wrongly, incorrectly, erroneously: Beni yanlış anlama! Don't get me wrong!/Don't misinterpret what I'm saying. Onu yanlış tanıyorsun. You've got a wrong impression of her./You don't know her as she really is
yanlış
bug , FALSE
yanlış
miscue
yanlış
wrongly

This letter is wrongly addressed. - Bu mektuba yanlış adres yazılmış.

I formulated it wrongly. - Onu yanlış şekilde formüle ettim.

yanlış
improper
yanlış
corrigendum
yanlış
errant
yanlış
wry
yanlış
inaccuracy
yanlış
misprision
yanlış
fallacious
yanlış
corrupt
yanlış
slipup
yanlış
bad

The bad thing about inferiority complexes is that the wrong people have them. - Aşağılık kompleksleri hakkında kötü şey onlara yanlış insanların sahip olması.

Tom thinks that doing that is a bad idea. - Tom bunu yapmanın yanlış bir fikir olduğunu düşünüyor.

yanlış
lapsus
yanlış
{s} wrongheaded
التركية - التركية

تعريف yanlışsız في التركية التركية القاموس.

Yanlış
eğri
yanlış
Bir kurala, bir ilkeye, bir gerçeğe uymayan, aykırı olan, hatalı
yanlış
Yanlış bir biçimde, yanlış olarak, hatalı olarak
yanlış
Yanlış bir biçimde, yanlış olarak, hatalı olarak: "Evime gitmek için yanlış söyledim, gitmemek için vapurun kaçmasını bekliyordum."- S. F. Abasıyanık
yanlış
Bir kurala, bir ilkeye, bir gerçeğe uymayan, aykırı olan, hatalı: "Yanlış ve mantıksız hareketim bu suretle cezalanmalı."- A.Gündüz
yanlış
Bir kurala, bir ilkeye, bir gerçeğe uymama durumu, yanılgı, hata
yanlış
Biçimsel düşünme yasalarına uymayan, düşünülen şeyle uyuşmayan