O, onun ne söylediğini anlamayı olanaksız buldu.
- She found it impossible to understand what he was saying.
Amerikalılar için seni seviyorum demek çok kolay ama Çince'de bunu yapmak olanaksızdır.
- It's so easy for Americans to say I love you and it's impossible to do this in Chinese.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.
- It is utterly impossible to finish the work within a month.
I've wanted to tell you this for a long time: Your cynical jokes are unbearable.
- Eine Sache wollte ich dir schon seit Langem sagen: Deine zynischen Witze sind unerträglich.
This noise is unbearable.
- Dieser Lärm ist unerträglich.