Onu boğmak istiyorum.
- I didn't strangle him.
Sami, Leyla'yı boğmakla tehdit etti.
- Sami threatened to strangle Layla.
Seni endişelendirmek istemedik.
- We didn't want to worry you.
Tom'a söyleme. Onun endişelendirmek istemiyorum.
- Don't tell Tom. I don't want to worry him.
Bu kadar çok endişe etmekten vazgeçmelisin.
- You have to stop worrying so much.
Artık endişe etmek zorunda kalmayacağım.
- I won't have to worry anymore.
Kaygılanmak için hiç bir neden yok.
- There's no reason to worry.
Tom Mary'ye kaygılanmayı durdurmasını söyledi.
- Tom told Mary to stop worrying.
Onu boğarak öldürmek istiyorum.
- I'd like to strangle him.
Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
- Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
Tom Mary'yi boğazlamak için tamamen hazır değildi.
- Tom couldn't quite bring himself to strangle Mary.
Tom'u boğarak öldürmedim.
- I didn't strangle Tom.
Tom Mary'yi boğazlamak için tamamen hazır değildi.
- Tom couldn't quite bring himself to strangle Mary.
Sami, karısını boğazlamak için çıplak ellerini kullandı.
- Sami used his bare hands to strangle his wife.
The cat slipped from the branch and became strangled by its bell-colla.