Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet him at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
Mağazada yeni bir uzun balık oltası var.
- There’s a new long fishing rod in the shop.
Bu mağaza sadece geri dönüştürülmüş kâğıt kullanır.
- This shop uses only recycled paper.
O, onlara karşı çok nazikti.
- He was very kind to them.
Delia'nın onlara allerjisi olduğu için bu yemek tarifinden fındıkları çıkarttım.
- I've left out the nuts in this recipe because Delia's allergic to them.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Alışveriş etmek için şehir merkezine gidiyoruz.
- We're going downtown to go shopping.
Elektronik terazideki bir arıza nedeniyle yetkililer işyerine para cezası verdi.
- The authorities fined the shop because of a disorder in the electronic balance.
Ben ikinci el kitapçılarda ve ikinci el giyim dükkanlarında alışveriş yapmayı severim.
- I like shopping in used-book stores and in used-clothing shops.
Nerede biraz alışveriş yapabilirim?
- Where can I do some shopping?
Yerel mağazalar turistlerle iyi iş yapar.
- Local shops do good business with tourists.
Bütün ev işlerini yapmak zorunda kaldım, ama keşke sinemaya ya da alışveriş yapmaya gitseydim.
- I had to do all the housework, but I wish I had gone to the movies or shopping.
Okuldan sonra bazen mağazada anne babama yardım ederim.
- I sometimes help my parents in the shop after school.
Bir banka ve okul arasında dükkanı bulacaksın.
- You'll find the shop between a bank and a school.
Ben bunu bir hayır kurumu mağazasından aldım.
- I bought it at a thrift shop.
O bana göre altı yıl kıdemli.
- She is senior to me by six years.
Sen bana göre her şeysin.
- You are everything to me.
Bu kitap sana epey faydalı olabilir.
- This book may well be useful to you.
Bir kuş olsam, sana uçabilirim.
- If I were a bird, I would have been able to fly to you.
Avukat yeni yasayı bize açıkladı.
- The lawyer explained the new law to us.
Bay Hasimoto bize karşı adil.
- Mr. Hashimoto is fair to us.
Bunu tamirhaneye götür.
- Take it to the repair shop.
Tamirhaneye gidiyorum.
- I'm going to the repair shop.
Birlikte çalıştığım birinin yanında yaşıyorsun
- You live next to somebody I work with.
Çek birine para ödeme yöntemidir.
- A check is a method of paying money to somebody.
Bunu başka birine söyle.
- Tell it to somebody else.
Tom tanımadığı birinin yanında oturdu.
- Tom sat down next to someone he didn't know.
Ne yapılacağı size kalmış.
- What to do is up to you.
Üzgünüm size yazmam uzun sürdü.
- Sorry it took me so long to write to you.
Tamir atölyesine gidiyorum.
- I'm going to the repair shop.
Sen telefon ettiğinde ben sadece alışverişe çıkmak üzereydim.
- I was just about to go out shopping when you telephoned.
Tom Mary ile birlikte alışveriş yapmaktan nefret ediyor.
- Tom hates shopping with Mary.
Tom alışveriş yapmak için şehir merkezine gitti.
- Tom went downtown to do shopping.
Sabah ereksiyonu olmayan birine ödünç para verme.
- Don't lend money to someone who can't have a morning erection.
Eğer uçağın kaza yapacağını birine söylersen, bu söylem hiç bir şey ifade etmeyecek.
- If you say this to someone whose plane is going to crash, this phrase is not going to mean anything.
Bunun için görünenden daha fazlası varsa, umarım bana söylersin.
- If there's more to this than meets the eye, I hope you'll tell me.
Bununla ilgili olarak, ben suçlu değilim.
- In relation to this, I am to blame.
Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
- I've got nothing to say to him.
Ona beş dolar ödedim.
- I paid five dollars to him.
Buna alışabildiğimi düşünüyorum.
- I think I could get used to this.
Sonunda buna alışacağımdan oldukça eminim.
- I'm pretty sure I'll get used to this eventually.
I went shopping ; he’s shopping for clothes.
... And just the other day someone told me about a bike shop and ...
... I'm in a mood to eat something, to drink, to shop. ...