Tom binadan ayrılmak zorunda kalacak.
 - Tom will have to leave the building.
Ancak Lucy evinden ayrılmak üzereydi.
 - However, Lucy is about to leave her home.
Konuyu ona bırakmaktan başka seçeneğimiz yoktu.
 - We had no choice but to leave the matter to him.
Dışarı çıkmadan önce kapıyı kilitlemeden bırakmak onun dikkatsizliğiydi.
 - It was careless of her to leave the door unlocked when she went out.
O az önce izinli gitti.
 - He's just gone on leave.
Şimdi gitmemize izin verir misin?
 - Will you permit us to leave now?
Daha uzun süre kalmak istiyorum ama gitmek zorundayım.
 - I'd like stay longer, but I have to leave.
Geride kalmak yerine terk etmeyi seçtim.
 - I chose to leave instead of staying behind.
Yola çıkmak için ne zaman hazır olursun?
 - When will you be ready to leave?
Yola çıkmak istiyor musun?
 - Do you want to leave?
Tom'la vedalaşıncaya kadar gidemezsin.
 - You can't leave until you've said goodbye to Tom.
Vedalaşmadan gitmek istediğine emin misin?
 - Are you sure you want to leave without saying goodbye?