Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum.
 - I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit.
O, büyük babanın canlı görüntüsüdür.
 - It's the living image of your grandfather.
Tom yıllarını Boston sokaklarda yaşayarak geçirdi.
 - Tom spent years living on the streets of Boston.
Ölüm hiçbir şeydir. Onun yerine yaşayarak başla - sadece daha zor değil fakat aynı zamanda daha uzundur.
 - Dying's nothing. Start instead by living - not only is it harder, but it's longer as well.
Londra'da yaşayan bir arkadaşım var.
 - I have a friend living in London.
Tímea, Polonya'da yaşayan bir Macardır.
 - Tímea is a Hungarian living in Poland.
Onlar geçinmeyi zor buldu.
 - They found it difficult to earn a living.
Tom bir sokak müzisyeni olarak geçinmeyi zor buldu.
 - Tom found it hard to make a living as a street musician.
Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.
 - The poor girl made a living by selling flowers.
Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.
 - He makes a living as a salesman.
Ben bu tür bir hayatı yaşamaktan usandım.
 - I'm tired of living this kind of life.
Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
 - He earns his living by teaching English.
Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
 - I think that our living together has influenced your habits.
Yalnız yaşamaya alışkın.
 - She is used to living alone.
Tom geçimini neyle sağlar?
 - What does Tom do for a living?
Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.
 - The poor girl made a living by selling flowers.
Ben laik bir yaşam tarzı yaşıyorum.
 - I'm living a secular lifestyle.
Sizinle yaşamamın yaşam tarzınızı etkilediğini düşünüyorum.
 - I think my living with you has influenced your way of living.