someone who likes or knows (the specified thing)

listen to the pronunciation of someone who likes or knows (the specified thing)
الإنجليزية - التركية

تعريف someone who likes or knows (the specified thing) في الإنجليزية التركية القاموس.

person
{i} şahıs

Hiçbir şey bir şahıs olmak kadar zor değil. - Nothing is as difficult as becoming a person.

Tom kötü bir şahıs değil. - Tom isn't a bad person.

person
{i} kişi

Dün yeni bir kişisel bilgisayar satın aldım. - I bought a new personal computer yesterday.

Kilo almak, kişisel gelişimin en kolay metodudur. - Weight increase is the easiest method for personal development.

person
{i} tip

O tür şeyi ne tip insan yapardı? - What sort of person would do that kind of thing?

Ken öfkesini kolayca kaybeden insan tipi değildir. - Ken is not the type of person who loses his temper easily.

person
{i} birey

Bir bireyin sevgisini kabul et. - Accept a person's love.

Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır. - Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice.

person
merdüm
person
kişilik

Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler. - Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful.

Kişiliksiz kadınlardan hoşlanmıyorum. - I don't like women without personalities.

person
adam

Tom sempatik bir adam. - Tom is an agreeable person.

Genç bir adam seni dışarıda bekliyor. - A young person is waiting for you outside.

person
kimse

Duygulu bir kimseyim, bilirsin. - I am a sensitive person, you know.

Mağazayı pek çok kişiye sordum, ancak kimse onu duymamıştı. - I asked many persons about the store, but no one had heard of it.

person
insan

O iyi bir insan değil. - He is not a good person.

Ben dürüst bir insanım. - I am an honest person.

person
bizzat

O oraya bizzat gitti. - He went there in person.

Onunla bizzat konuşmalısın. - You must talk to her in person.

person
{i} dilb. şahıs
person
{i} karakter [tiy.]
person
adam kişi
person
in person şahsen
person
{i} zat
person
kanuni hakları ve vecibeleri olan şahıs veya grup
person
{i} beden
الإنجليزية - الإنجليزية
person