O başkalarının dinsel inançlarına karşı hoşgörülüdür.
- He is tolerant in religious belief of others.
Dinsel görüşlerini sizinle paylaşmak isteyen insanlar, sizin dinsel görüşünüzü onlarla paylaşmanızı neredeyse hiç istemezler.
- People who want to share their religious views with you almost never want you to share yours with them.
Başka ülkelerden insanlar sık sık Japonların yeterince dindar olmadığını söyler.
- People in other countries often say that the Japanese are not religious enough.
İnkalar dindar insanlardı.
- The Inca were religious people.
Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.
- Layla had deep religious convictions.
Yeni yasa dini azınlıkları oy verme haklarından mahrum edecek.
- The new law will deprive religious minorities of their right to vote.
Kız kardeşinin aksine, o, ebeveynlerinin ona verdiği dini inancı korudu.
- Unlike his sister, he has retained the religious faith his parents brought him up in.
The recent scandals involving altar boys and religious leaders have undermined the faith people have in the Church.
- Die neulichen Skandale, in die Messdiener und religiöse Oberhäupter verwickelt waren, haben den Glauben, den die Leute in die Kirche haben, unterminiert.
I've lost my religious faith.
- Ich habe meinen religiösen Glauben verloren.