It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
- Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
I want to talk with your uncle.
- Dayınla konuşmak istiyorum.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
I want to speak German.
- Almanca konuşmak istiyorum.
I want to have a talk with him.
- Onunla bir konuşmak istiyorum.
I want to have a talk with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
I want to have a talk with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
Tom wants to have a talk with Mary.
- Tom, Mary ile konuşmak istiyor.
If I go to China, it would be for the purpose of speaking Chinese as much as possible.
- Çin'e gidersem, bu mümkün olduğu kadar çok Çince konuşmak amacıyla olurdu.
My dream is to speak Chinese fluently.
- Benim hayalim, akıcı bir şekilde Çince konuşmak.
I would like to discuss about the price with you.
- Seninle fiyat hakkında konuşmak istiyorum.
Tom doesn't like to discuss his work.
- Tom işini konuşmaktan hoşlanmaz.
You've spoken with Tom since I have, haven't you?
- Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?
You've spoken with Tom since I have, haven't you?
- Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?
It was really nice chatting with you.
- Seninle konuşmak güzeldi.
Work instead of chatting!
- Konuşmak yerine çalışın!
Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways.
- Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
Tom kept talking all night.
- Tom, bütün gece konuşmayı sürdürdü.
I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
- Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
If you are to go to America, you had better learn English conversation.
- Amerika'ya gideceksen, İngilizce konuşmaları öğrenerek daha iyi edersin.
His speech contained many fine phrases.
- Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
The speech lasted thirty minutes.
- Konuşma otuz dakika sürdü.
It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
- Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
The group was planning a bull session to talk about the upcoming party.
- Grup, yaklaşmakta olan parti hakkında konuşmak için bir boğa oturumu planlıyordu.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
I'd like to talk to Mr Smith. This is Smith speaking.
- Bay Smith ile konuşmak istiyorum. Ben Smith.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
We need to have a chat in private.
- Özel olarak konuşmamız gerek.
We continued chatting.
- Konuşmaya devam ettik.
I want a word with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
I'd like to have a word with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
These structures would rarely, if ever, occur in spoken English.
- Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.
She has not spoken to me yet.
- O, benimle henüz konuşmadı.
The address was in favor of their social movement.
- Konuşma onların sosyal hareketinin lehineydi.
He addressed himself to the reporters.
- Gazetecilerle kendisi konuşma yaptı.
She doesn't speak to me.
- O benimle konuşmuyor.
I don't speak Japanese.
- Japonca konuşamıyorum.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans.
- Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.
Tom asked Mary not to make any long-distance calls on his phone.
- Tom Mary'den telefonunda hiç şehirlerarası konuşma yapmamasını rica etti.
Tom makes about fifty phone calls a day.
- Tom bir günde yaklaşık elli telefon konuşması yapar.
Please come to talk to me.
- Lütfen benimle konuşmaya gel.
Mary was lonely because the other students didn't talk to her.
- Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.
Do not talk with your mouth full.
- Ağzın doluyken konuşma.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
Can we speak outside for a moment?
- Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?
You must speak out against injustice.
- Haksızlığa karşı yüksek sesle konuşmalısın.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Which language is spoken in the U.S.A.?
- ABD'de hangi diller konuşuluyor?
She doesn't speak to me.
- O benimle konuşmuyor.
May I speak to Pedro?
- Pedro ile konuşabilir miyim?
I can speak Esperanto as if it's my mother tongue.
- Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum.
Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue.
- Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.
We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
In the tent we talked and talked.
- Çadırda sürekli konuştuk.
Who were you talking with?
- Kiminle konuşuyordun?
What're you talking about?
- Ne hakkında konuşuyorsun?
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.