I don't want to talk about the weather.
- Hava hakkında konuşmak istemiyorum.
It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
- Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
I want to speak German.
- Almanca konuşmak istiyorum.
It's not easy to speak English.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
I want to have a talk with Tom.
- Tom'la konuşmak istiyorum.
I want to have a talk with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
I want to have a talk with him.
- Onunla bir konuşmak istiyorum.
I want to have a talk with Tom.
- Tom'la konuşmak istiyorum.
It is difficult to speak Chinese well.
- Çinceyi iyi konuşmak zordur.
My dream is to speak Chinese fluently.
- Benim hayalim, akıcı bir şekilde Çince konuşmak.
I would like to discuss about the price with you.
- Seninle fiyat hakkında konuşmak istiyorum.
I wanted to discuss this with you yesterday, but you didn't seem to want to listen.
- Dün bunu seninle konuşmak istedim ama sen dinlemek istiyor gibi görünmüyordun.
You've spoken with Tom since I have, haven't you?
- Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?
You've spoken with Tom since I have, haven't you?
- Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?
It was really nice chatting with you.
- Seninle konuşmak güzeldi.
You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat.
- Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.
Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways.
- Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
Tom kept talking all night.
- Tom, bütün gece konuşmayı sürdürdü.
In the course of our conversation, he referred to his youth.
- Konuşmamız süresince o,gençliğinden bahsetti.
If you are to go to America, you had better learn English conversation.
- Amerika'ya gideceksen, İngilizce konuşmaları öğrenerek daha iyi edersin.
His speech contained many fine phrases.
- Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
The speech lasted thirty minutes.
- Konuşma yarım saat sürdü.
She doesn't want to talk about it.
- O, o konu hakkında konuşmak istemiyor.
It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
- Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
Don't talk with your mouth full.
- Ağzın doluyken konuşma.
Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
We need to chat soon.
- Kısa süre içinde konuşmalıyız.
You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat.
- Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.
I'd like to have a word with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
I want a word with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
You get rusty if you haven't spoken English for a long time.
- Eğer uzun süre İngilizce konuşmadıysan, körelirsin.
Tom hasn't spoken French in years.
- Tom yıllarca Fransızca konuşmadı.
The address was transmitted by radio.
- Konuşma radyo tarafından yayınlandı.
The President made an address to the nation.
- Başkan ulusa sesleniş konuşması yaptı.
She doesn't speak to me.
- O benimle konuşmuyor.
Can you speak English?
- İngilizce konuşabiliyor musun?
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans.
- Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.
I need to make a telephone call.
- Benim bir telefon konuşması yapmam gerekiyor.
I'll put your call through in a minute.
- Konuşmanızı bir dakika içerisinde bağlayacağım.
She tends to talk too much.
- Çok konuşmaya eğilimlidir.
I want to talk to your uncle.
- Amcanla konuşmak istiyorum.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
Can we speak outside for a moment?
- Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?
You can speak out freely here.
- Sen burada özgürce konuşabilirsin.
Which language is spoken in the United States of America?
- Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?
Which language is spoken in the U.S.A.?
- ABD'de hangi diller konuşuluyor?
How dare you speak to me like that?
- Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?
I apologized, but even then she wouldn't speak to me.
- Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.
Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue.
- Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.
Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue.
- Göklerden ve yerden korkmayın fakat Wenzhou'lu bir kişinin kendi dilini konuştuğunu duymaktan korkun.
We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
In the tent we talked and talked.
- Çadırda sürekli konuştuk.
Who were you talking to?
- Kiminle konuşuyordun?
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.