kararli

listen to the pronunciation of kararli
التركية - الإنجليزية

تعريف kararli في التركية الإنجليزية القاموس.

kararlı
decisive

Tom is very decisive, isn't he? - Tom çok kararlı, değil mi?

I'm not decisive enough. - Yeterince kararlı değilim.

kararlı
stable

The government of that country is now stable. - O ülkenin hükümeti atık kararlı.

Tom isn't a stable person. - Tom kararlı bir kişi değil.

kararlı
decided

Then I'm Conservative too, said Anne decidedly. - O zaman ben de Muhafazakarım dedi Anne kararlı bir şekilde.

He was quite decided in his determination. - O, niyetinde oldukça kararlıydı.

kararlı
determined

He was determined to finish the work at any cost. - O, ne pahasına olursa olsun işi bitirmeye kararlıydı.

Tom was determined to kill Mary. - Tom Mary'i öldürmeye kararlıydı.

kararlı
dogged
kararlı
strong-willed
kararlı
resolute

You mustn't sell Green Gables, said Anne resolutely. - Anne kararlı bir şekilde Green Gables'ı satmamalısın dedi.

I think I'm resolute. - Kararlı olduğumu düşünüyorum.

kararlı
determined, resolute, decided, earnest; stable, constant, fixed, stationary
kararlı
firm

I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly. - Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.

kararlı
strong minded
kararlı
hard core
kararlı
uniform, unvarying
kararlı
resolved
kararlı
bent
kararlı
determined, resolute
kararlı
inflexible
kararlı
single-eyed
kararlı
set
kararlı
settled
kararlı
high pressure
kararlı
professional
kararlı
intent
kararlı
immovable
kararlı
single-hearted
kararlı
flat footed
kararlı
{s} undeterred

Tom seemed undeterred. - Tom kararlı görünüyordu.

kararlı
single minded
kararlı
{s} steadfast

Anne steadfastly refused to confess. - Anne itiraf etmeyi kararlılıkla reddetti.

kararlı
constant
kararlı
adamant on
kararlı
unyielding
kararlı
decreed
kararlı
resolute about
kararlı
stationary
kararlı
moxie
kararlı
steady
kararlı
earnest
kararlı
single-minded
kararlı
hard-core
kararlı
clear
kararlı
pertinacious
kararlı
unbending
kararlı
hell-bent
kararlı
hell bent
kararlı
unflinching
kararlı
decıded
kararlı
decisively

Yes, replied Mary decisively. - Mary kararlı bir biçimde Evet diye yanıtladı.

No, replied Tom decisively. - Tom kararlı bir biçimde Hayır diye yanıtladı.

kararlı
hardcore
kararlı
single hearted
kararlı
strong willed
kararlı
single eyed
kararlı
{s} unfaltering
karar
decision

I made a decision to study abroad. - Yurtdışında okumaya karar verdim.

Let's leave the decision to our teacher. - Kararı öğretmenimize bırakalım.

karar
{i} judgment

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

I made a snap judgment. - Bir gıyabi karar verdim.

kararlı olmak
insist
kararlı bir şekilde
firmly

I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly. - Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.

kararlı akış
steady flow
kararlı bir şekilde
distinctly
kararlı bir şekilde
determinedly
kararlı dalga
standing wave
kararlı dalga phys
standing wave, stationary wave
kararlı denge phys
stable equilibrium
kararlı durum
stable state
kararlı hal
steady state
kararlı hal
stable state, steady state
kararlı kişilik
decision of character
kararlı olarak
(Hukuk) resolving to
kararlı olmak
be decisive of
kararlı olmak
to be determined to
kararlı olmak
(Hukuk) determined
karar
determination

Tom has strong determination. - Tom'un güçlü bir kararlılığı var.

It requires just a little determination. - Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.

karar
decision, resolution; judgement, sentence, finding, decree; stability, constancy; proper degree, reasonable degree; reasonable, decent
karar
{i} verdict

Has the jury reached a verdict? - Jüri bir karara vardı mı?

Tom showed no reaction to the verdict. - Tom karara hiçbir tepki göstermedi.

karar
vote

We will vote to decide the winner. - Kazanana karar vermek için oy kullanacağız.

Tom was unable to decide who he should vote for. - Tom kime oy vermesi gerektiğine karar veremedi.

karar
{i} conclusion

That's your conclusion, not mine. - O, benim değil senin kararın.

Tom and Bill arrived at the conclusion independently of each other. - Tom ve Bill birbirlerinden bağımsız olarak karara vardılar.

karar
sentence

Malcom killed Tom because he was tired of seeing his name in lots of sentences. - Malcom birçok mahkeme kararında onun adını görmekten usandığı için Tom'u öldürdü.

I decided to write 20 sentences a day on Tatoeba. - Tatoeba'da günde 20 tane cümle yazmaya karar verdim.

karar
ordinance
karar
find
karar
(Kanun) claim
karar
injunction
karar
(Latin) decretum
karar
reasonable degree
karar
(Ticaret) declaration
karar
(Latin) sententia
karar
(Kanun) rule
karar
dijudication
karar
decent
karar
(Kanun) ministerial
karar
(Ticaret) agreement
karar
reasonable
karar
(Latin) judicatum
karar
constancy
karar
proper degree
karar
decision making
karar
fiat
karar
resolve

She resolved to work as a volunteer. - O, gönüllü olarak çalışmaya karar verdi.

I resolved to break up with her cleanly. - Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.

karar
darken

Suddenly, the clouds darkened the sky. - Aniden bulutlar gökyüzünü kararttı.

The air was darkened by the smoke. - Hava duman tarafından karartıldı.

karar
settlement
karar
{f} darkening
karar
adjudication
karar
arbitrament
karar
become overcast
karar
{f} dim

Could you dim the lights a little? - Işıkları biraz karartır mısın?

They're dimming the lights. The play is about to begin. - Onlar ışıkları karartıyorlar. Oyun başlamak üzere.

karar
making decisions
karar
decided on
karar
made the decision
karar
decision to
karar
take decisions
karar
decide for
karar
in decision
karar
deciding on
iki kararlı
bistable
karar
resolution

Were the sun to rise in the west, she would not change her resolution. - Güneş batıdan doğsada, o kararından vazgeçmez.

He made a resolution to write in his diary every day. - O her gün günlüğünü yazmaya karar verdi.

karar
decider
karar
decree
karar
judgement [Brit.]
karar
award
karar
estimate, approximation
karar
stability, predictability
karar
(Hukuk) award, decision, ruling, resolution, assessment, conclusion
karar
holding
karar
finding

We're finding it difficult deciding on which one to buy. - Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.

I'm finding it difficult deciding on which one to buy. - Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.

karar
proper degree, acceptable limit
karar
just right, neither too little nor too much
karar
classical Turkish mus. a return to the original mode
karar
doom
karar
darkened

The sky suddenly darkened yesterday afternoon. - Dün öğleden sonra gökyüzü aniden karardı.

The air was darkened by the smoke. - Hava duman tarafından karartıldı.

karar
perpetuity
karar
fixity
karar
judg(e)ment
karar
{i} judgement

We can rely on his judgement. - Biz onun kararına güvenebiliriz.

The judgement was impeccable. - Mahkeme kararı hatasızdı.

karar
sense

Living the kind of life that I live is senseless and depressing. - Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.

It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college. - Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.

karar
overcast
koşulsuz kararlı
unconditionally stable
son derece kararlı olmak
be adamant on
ısıl kararlı
(Gıda) thermostable
التركية - التركية

تعريف kararli في التركية التركية القاموس.

kararlı
Düzenli, dengeli, ölçülü, istikrarlı
kararlı
Kararında direnen, kararını değiştirmeyen, kesin karar vermiş olan
kararlı
Kararında direnen, kararını değiştirmeyen, kesin karar vermiş olan: "Eskiden çok kararlı iken şimdi gevşemiş gibi idi."- M. Ş. Esendal
Kararlı
azimli
Kararlı
azimkarane
kararlı dalga
bakınız: duraklı dalga
kararlı denge
Bir güç etkisiyle hareket ettikten sonra gene aynı duruma gelen cisimlerin konumunu anlatır
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Oturaklı yer. Sâkin olacak yer
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Sabit ve sakin olmak
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Dolanmak
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Değişmez hâle gelmek
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Gitmeyip kalmak
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Ayakları kısa ve çirkin yüzlü bir cins koyun
Karar
(Osmanlı Dönemi) KURR
Karar
hüküm
karar
Değişmez olma
karar
Bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı
karar
Bu yargıyı bildiren belge
karar
Türk Müziğinde taksim yaparken ana makama dönüş
karar
Türk müziğinde, taksim yaparken ana makama dönüş
karar
Türk Müziğinde, taksim yaparken ana makama döznüş
karar
Tam ölçüsünde, ne az ne çok
karar
Değişmeyen, düzenli durum, düzenlilik, yöntemlilik
karar
Bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı: "Kararımı biradere pek güçlükle kabul ettirdim."- R. N. Güntekin
karar
Herhangi bir durum için tartışılarak verilen kesin yargı
karar
Tartışılarak verilen kesin yargı