The rich have trouble as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.
He speaks Spanish as well as French.
- O, Fransızca kadar İspanyolca da konuşuyor.
This cat is as big as that one.
- Bu kedi şu kedi kadar büyüktür.
I am about as big as my father now.
- Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.
I will help as much as I can.
- Ben elimden geldiği kadar yardımcı olacağım.
As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
- Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
Try to do so as far as the station.
- İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning.
- Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.
How long does it take you to do something like that?
- Öyle bir şey yapman ne kadar sürer?
Tom would never ever do something like that.
- Tom şimdiye kadar böyle bir şeyi asla yapmadı.
I expect to stay in Boston a day or so.
- Bir güne kadar Boston'da kalmayı umuyorum.
However hard you may study, you can't master English in a year or so.
- Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene veya civarında İngilizcede uzmanlaşamazsın.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
I must have it done somehow by six.
- Saat altıya kadar bir şekilde onu yaptırmalıyım.
I really wonder how much the inheritance tax will amount to.
- Gerçekten veraset vergisinin ne kadar tutacağını merak ediyorum.
Regardless of the amount, Brian wants the correct, entire amount by next week.
- Miktarı göz önünde bulundurmaksızın,Brian gelecek haftaya kadar doğru,tam miktar istiyor.
She can be trusted to some degree.
- Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.
Today, the temperature rose as high as 30 degrees Celsius.
- Bugün ısı 30 santigrat dereceye kadar yükseldi.
Your income is about twice as large as mine is.
- Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
- Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
My son can count up to a hundred now.
- Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.
Got into debt right up to my ears.
- Gırtlağıma kadar borca battım.
As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
- Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
The news surprised him as much as it did me.
- Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.
She had lived in Hiroshima until she was ten.
- On yaşına gelene kadar Hiroshima'da yaşadı.
You can wait until the cows come home!
- İnekler eve gelene kadar bekleyebilirsin!
I cannot start till six o'clock.
- 06:00 ya kadar başlayamam.
You must not smoke till you grow up.
- Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.
Three people can keep a secret so long as two of them are dead.
- Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.
Her hair was so long as to reach the floor.
- Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.
We walked as far as 6 kilometers.
- Biz 6 kilometre kadar yürüdük.
As far as my experience goes, such a plan is impossible.
- Anladığım kadarıyla, öylesine bir plan imkansızdır.
Since he's crazy about movies, he watches as many movies as he can.
- O, filmleri çok sevdiği için, izleyebildiği kadar çok sayıda film izler.
She has as many stamps as I.
- O, benim sahip olduğum kadar çok sayıda pula sahip.
Let's just rest here for a little while, my feet are aching so much I can't walk.
- Sadece bir süre burada dinlenelim, ayaklarım o kadar çok ağrıyor ki yürüyemiyorum.
Why don't you wait here while I finish what I'm doing?
- Neden yaptığımı bitirinceye kadar burada beklemiyorsun?
Tom remembered how beautiful Mary had been when he first met her.
- Tom ilk karşılaştığında Mary'nin ne kadar güzel olduğunu hatırladı.
Jim burned the midnight oil when he was preparing for the examination.
- Jim sınava hazırlanırken gece yarılarına kadar çalıştı.
Hearing this song after so long really brings back the old times.
- Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
She'd never been this frightened before.
- O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.
Mom was innocent enough to ask him: Would you like any more beer?
- Annem yeteri kadar masum bir halde Biraz daha bira ister misin? diye sordu.
This book is easy enough for me to read.
- Bu kitap benim okumam için yeteri kadar kolaydır.
I believe that's it for now.
- Şimdilik bu kadar olduğuna inanıyorum.
That's it. I've done everything I can.
- Bu kadar. Yapabileceğim her şeyi yaptım.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
That's enough. I don't want any more.
- Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.
How far do I have to go?
- Nereye kadar gitmek zorundayız?
How far are you willing to take this?
- Bunu nereye kadar götürmeye isteklisin?
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Tom won't be here tomorrow. I guarantee you that much.
- Tom yarın burada olmayacak. Sana bu kadar çok garanti veriyorum.
I know that much myself.
- Kendimi bu kadar tanıyorum.
You don't have to give yourself such airs.
- Bu kadar çalım satmak zorunda değilsin.
Stop being such dolts.
- Bu kadar aptal olmayı bırak.
How long will you remain in London?
- Londra'da ne kadar kalacaksın?
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
Tom asked me how long my parents had been married before they separated.
- Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.
How long is this pencil?
- Bu kalem ne kadar uzundur?
How long is the Golden Gate Bridge?
- Golden Gate Bridge ne kadar uzunluktadır?
She told me how it was wrong to steal.
- O bana hırsızlığın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlattı.
How much do ten paper plates cost?
- 10 kağıt tabak ne kadar?
The boss told his secretary to come up with a good idea by the end of the week.
- Patron sekreterine hafta sonuna kadar iyi bir fikirle gelmesini söyledi.
Never give up till the very end.
- Tam sonuna kadar vazgeçme.
Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
- Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.