The weather was going from bad to worse.
 - Hava daha da kötüye gidiyordu.
Business keeps going from bad to worse.
 - İş daha da kötüye gitmeye devam ediyor.
Immigrants are abusing the hospitality of Europe.
 - Göçmenler, Avrupa'nın konukseverliğini kötüye kullanıyorlar.
He was arrested for abusing public funds.
 - O, kamu fonlarını kötüye kullandığı için tutuklandı.
Murder is a wicked crime.
 - Cinayet kötü bir suçtur.
The wicked Haman tried to wipe out all of the Jews in the kingdom of Persia.
 - Kötü Haman Pers krallığındaki Yahudilerin hepsini silip yok etmeye çalıştı.
He has poor eyesight.
 - Onun görme kabiliyeti kötü.
I am concerned about his poor health.
 - Ben onun kötü sağlığı hakkında endişe duyuyorum.
The Twitter bird is evil.
 - Twitter kuşu kötüdür.
In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
 - Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
 - Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
Don't say bad things about others.
 - Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
Alcohol abuse is a serious problem on campus.
 - Alkolü kötüye kullanma kampüste ciddi bir sorundur.
Every person has the power to abuse their privileges.
 - Her kişi, ayrıcalıklarını kötüye kullanma gücüne sahiptir.
Don't misuse this product!
 - Bu ürünü kötüye kullanma.
He caught a nasty cold because he stayed up late last night.
 - Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.
Tom has a nasty cut on his leg.
 - Tom'un bacağında kötü bir kesiği var.
Tom speaks French worse than English.
 - Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.
You should consult a doctor if the symptoms get worse.
 - Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.
I've had a lousy day.
 - Kötü bir gün geçirdim.
I'm a lousy fisherman.
 - Ben kötü bir balıkçıyım.
The experiment resulted in a miserable failure.
 - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
The weather was miserable yesterday.
 - Hava dün çok kötüydü.
He is an evildoer, are you aware of that?
 - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
 - Benim prognozum kötü.
He behaved badly to his sons.
 - O, oğullarına kötü davrandı.
I must have expressed myself badly.
 - Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.
One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written.
 - Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.
The lubrication system was poorly designed.
 - Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.
This medicine tastes horrible.
 - Bu ilacın tadı çok kötü.
Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen.
 - Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
It got dark, and what was worse, it began to rain.
 - Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.
Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
 - Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
We are sorry about the bad weather.
 - Kötü hava hakkında üzgünüz.
You called me at bad time. Sorry, I'm busy.
 - Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.
Tom had a rough day at work.
 - Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
Tom is a malignant narcissist.
 - Tom kötü huylu bir narsisist.
George III has been unfairly maligned by historians.
 - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
We got off on the wrong foot.
 - Kötü bir başlangıç yaptık.
I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
 - Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
Sami was feeling unwell.
 - Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, I have bad news.
 - Maalesef kötü haberlerim var.
Unfortunately, Brian met with bad weather.
 - Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
 - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
The corruption of the best is the worst.
 - En iyi yolsuzluk, en kötüdür.
Money was corrupting Tom.
 - Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.
I have many vices, but fast food isn't one of them.
 - Birçok kötü alışkanlıklarım var ama hamburger türü yiyecek onlardan biri değil.
Tom says he has no vices.
 - Tom kötü alışkanlıkları olmadığını söylüyor.
Tom's condition is worsening.
 - Tom'un durum kötüye gitmektedir.
You look awful. What happened?
 - Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?
How awful to reflect that what people say of us is true!
 - İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!
He is very nice. He never speaks ill of others.
 - O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
 - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
He is always complaining of ill treatment.
 - O her zaman kötü muameleden şikayetçi.
He's still in poor health after his illness.
 - Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
Tom is a malignant narcissist.
 - Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
 - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
 - Bir kötünün bin iyiye zararı var.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
 - Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
That foul odor is coming from the river.
 - O kötü koku nehirden geliyor.
The brave knight saved the beautiful princess from the evil dragon.
 - Cesur şövalye, güzel prensesi kötü ejderhadan kurtardı.
She told me about the evils of stealing.
 - O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.
Nigger is an offensive word.
 - Zenci kötü bir kelimedir.
I made a bad mistake on the test.
 - Testte kötü bir hata yaptım.
Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
 - Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
Blackbeard was a notorious English pirate.
 - Karasakal kötü şöhretli bir İngiliz korsandı.
Black cats are bad luck.
 - Siyah kediler kötü şanstır.
He is badly off, because his book doesn't sell well.
 - O oldukça kötü, çünkü kitabı iyi satmıyor.
Bad weather forced us to call off the picnic.
 - Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.
Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
 - Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.
Tom and Mary had an ugly divorce.
 - Tom ve Mary kötü bir ayrılma yaşadı.
Sami was a vicious malicious salesman.
 - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
 - Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
 - En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
The dictator abused his privileges to his heart's content.
 - Diktatör ayrıcalıklarını istediği kadar kötüye kullandı.
Tom abuses his authority, so no one likes him.
 - Tom otoritesini kötüye kullanıyor, bu yüzden hiç kimse onu sevmiyor.