kötüsü

listen to the pronunciation of kötüsü
التركية - الإنجليزية

تعريف kötüsü في التركية الإنجليزية القاموس.

kötü
wicked

Murder is a wicked crime. - Cinayet kötü bir suçtur.

Once there lived a very wicked king in England. - Bir zamanlar İngiltere'de çok kötü bir kral yaşarmış.

kötü
poor

The rice crop is poor this year. - Pirinç hasatı bu yıl kötü.

He's still in poor health after his illness. - Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.

kötü
evil

In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world. - Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin köküdür.

kötü
bad

He is such a bad person that everybody dislikes him. - O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.

Don't say bad things about others. - Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.

kötü
nasty

Tom gave Mary a nasty look. - Tom Mary'ye kötü bir görünüm verdi.

Tom has a nasty cut on his leg. - Tom'un bacağında kötü bir kesiği var.

kötü
worse

The weather today is worse than yesterday. - Bugün hava dünkünden daha kötü.

The wind was blowing violently, and to make matters worse, it began raining. - Rüzgar şiddetli esiyordu ve daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.

kötü
haunted
kötü
lousy

My uncle is a lousy driver. - Amcam kötü bir sürücü.

I'm a lousy fisherman. - Ben kötü bir balıkçıyım.

daha kötüsü
worse still
kötü
miserable

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

kötü
frightful
kötü
dissolute
kötü
evildoer

He is an evildoer, are you aware of that? - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?

kötü
angrily; malevolently; maliciously
kötü
perverted
kötü
fatal
kötü
gross
kötü
baneful
kötü
dreadfull
kötü
eviler
kötü
(Konuşma Dili) really (used as an intensifier): Kötü acıyor. It really hurts
kötü
evilest
kötü
bleak

My prognosis is bleak. - Benim prognozum kötü.

kötü
not good
kötü
badly

I must have expressed myself badly. - Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.

He behaved badly to his sons. - O, oğullarına kötü davrandı.

kötü
adverse
kötü
poorly

One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written. - Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.

The lubrication system was poorly designed. - Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.

kötü
{s} horrible

You're not a horrible person. - Sen kötü bir insan değilsin.

This medicine tastes horrible. - Bu ilaç çok kötü tadıyor.

kötü
{s} dark

It grew dark, and what was worse, we lost our way. - Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.

Beth is afraid of the dark because of her evil brother. - Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.

kötü
sorry

Sorry, I'm bad at explaining. - Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.

You called me at bad time. Sorry, I'm busy. - Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.

kötü
crummy
kötü
{s} rough

Tom had a rough day at work. - Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.

kötü
{s} malign

George III has been unfairly maligned by historians. - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hedge
kötü
{s} dreadful
kötü
beastly
kötü
wretched
kötü
sticky
kötü
(Felsefe) wrong

There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad. - Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.

Don't cry. There's nothing wrong. - Ağlama. Kötü bir şey yok.

kötü
transgressive
kötü
reprobate
kötü
unwell

Sami was feeling unwell. - Sami kendini kötü hissediyordu.

kötü
unfortunate

Unfortunately, Brian met with bad weather. - Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.

Unfortunately, my teachers are not the worst ones. - Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.

kötü
unfavourable
kötü
wrongful
kötü
(Argo) wack
kötü
bitter

I had a bad cough, so I took the bitter medicine. - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.

kötü
worthless
kötü
corrupt

The corruption of the best is the worst. - En iyi yolsuzluk, en kötüdür.

Money was corrupting Tom. - Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.

kötü
(Tıp) mis-
kötü
vice

Tom says he has no vices. - Tom kötü alışkanlıkları olmadığını söylüyor.

Gambling isn't one of Tom's vices. - Kumar Tom'un kötü alışkanlıklarından biri değil.

kötü
(deyim) go hard with
kötü
(deyim) go hard for
kötü
awful

Although natto smells awful, it is delicious. - Natto kötü kokmasına rağmen, lezzetlidir.

You look awful. What happened? - Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?

kötü
pernicious
kötü
nice

One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day. - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.

He is very nice. He never speaks ill of others. - O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.

kötü
unrighteous
kötü
sinister
kötü
maleficent
kötü
ill

He resigned on the grounds of ill health. - O kötü sağlık gerekçesiyle istifa etti.

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

kötü
sinful
kötü
iniquitous
kötü
hopeless
kötü
amiss
kötü
malignant

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hateful
kötü
poisonous

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

kötü
unwholesome
kötü
seamy
kötü
rotten

One rotten apple spoils the barrel. - Bir kötünün bin iyiye zararı var.

kötü
deep
kötü
foul

That foul odor is coming from the river. - O kötü koku nehirden geliyor.

There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket. - Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.

kötü
{s} purple
kötü
be bad
kötü
the evil

The brave knight saved the beautiful princess from the evil dragon. - Cesur şövalye, güzel prensesi kötü ejderhadan kurtardı.

It was Mary's greatest wish to look just like her Barbie doll. The evil genie interpreted this wish too literally. - Barbie bebeğine benzemek Mary'nin en büyük dileğiydi. Kötü cin bu dileği çok harfiyen yorumladı.

kötü
poor to
kötü
bad to
kötü
the worse
reklamın kötüsü olmaz
there is no such thing as bad publicity, any publicity is good publicity

The only thing worse than being talked about is not being talked about. — Oscar Wilde.

daha da kötüsü
worse

To make matters worse, it began to rain. - Daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.

To make matters worse, it began snowing. - Daha da kötüsü, kar yağmaya başladı.

daha kötüsü
worse

Shylock is greedy, and what is worse, very stingy. - Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.

You're worse than Tom. - Sen Tom'dan daha kötüsün.

en kötüsü
worst

We need to prepare for the worst. - En kötüsü için hazır olmalıyız.

You must prepare yourself for the worst. - En kötüsü için kendinizi hazırlamalısınız.

kötü
obnoxious
kötü
hellish
kötü
grotty
kötü
dread
kötü
offensive

Nigger is an offensive word. - Zenci kötü bir kelimedir.

kötü
fierce
kötü
miscreant
kötü
evil, wicked
kötü
bad, evil, nasty, foul
kötü
nefarious
kötü
chintzy
kötü
indifferent
kötü
mis

I feel terrible about my mistake. - Hatam hakkında kötü hissediyorum.

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

kötü
worthless, poor in quality
kötü
black

Some people believe that black cats bring bad luck. - Bazı insanlar siyah kedilerin kötü şans getirdiklerine inanırlar.

Some superstitious people in America believe that if a black cat crosses your path, you'll have bad luck. - Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.

kötü
off

Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible. - Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.

Bad weather forced us to call off the picnic. - Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.

kötü
feeble
kötü
horrid
kötü
harmful
kötü
devilish
kötü
heinous
kötü
sardonic
kötü
currish
kötü
flyblown
kötü
{s} ugly

Tom and Mary had an ugly divorce. - Tom ve Mary kötü bir ayrılma yaşadı.

Your English doesn't sound ugly. - İngilizcen kötü görünmüyor.

kötü
shabby
kötü
iniqultous
kötü
ropy
kötü
{s} portentous
kötü
{s} vicious

Sami was a vicious malicious salesman. - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.

kötü
{s} stinking

This fish is stinking. - Bu balık kötü kokuyor.

kötü
crook
kötü
rank
kötü
mark

At worst, I will get an average mark. - En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.

kötü
disagreeable
kötü
ungodly
kötü
{i} abuse

The king abused his power. - Kral, gücünü kötüye kullandı.

I tried to give him some advice, but he just abused me violently. - Ben ona biraz nasihat vermeye çalıştım fakat o bana şiddetle kötü davrandı.

kötü
{s} unhallowed
kötü
execrable
التركية - التركية

تعريف kötüsü في التركية التركية القاموس.

kötü
Zararlı, tehlikeli
kötü
Korku, endişe veren: "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk."- R. E. Ünaydın
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan. İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse). İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan (nesne), fena, iyi karşıtı
kötü
Hoşa gitmeyen
kötü
Kaba ve kırıcı: "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış."- M. Ş. Esendal
kötü
Aşırı, çok
Kötü
(Hukuk) MALUS
Kötü
(Osmanlı Dönemi) FENA
Kötü
berbat
kötü
İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse)
kötü
Az, yetersiz
kötü
Kaba ve kırıcı
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, fena, iyi karşıtı
kötü
Korku, endişe veren
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan
kötü
İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan
kötü
İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde