Sami wanted stability.
- Sami istikrar istiyordu.
Tom gave Mary the stability that she had never had.
- Tom, Mary'ye şimdiye kadar sahip olmadığı istikrarı verdi.
There was steady economic improvement.
- İstikrarlı ekonomik gelişme vardı.
The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
- İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
Bu mücadele kararlılıkla devam edecek.
- Bu mücadele istikrarla sürecek.
Tom kararlılıktan yoksun.
- Tom istikrardan mahrum.