تعريف idled في الإنجليزية التركية القاموس.
- boşta 
 -  {s} işsiz güçsüz
 -  {s} başıboş
 -  {s} avare
 - serbest 
 - idle
 -  {s} başıboş 
Okul günlerimde başıboş olduğum için pişmanım.
 - I regret having been idle in my school days.
Ben başıboş tahminle meşgul olmam.
 - I don't engage in idle speculation.
 - idle
 -  {f} (motor) rölantide/avarada
 - idle
 - boşta 
İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
 - No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
Onun meşgul olduğunu sanıyordum ama tam tersine boştaydı.
 - I thought he was busy, but on the contrary he was idle.
 - idle
 - boş duran 
Boş duran eller şeytanın aletidir.
 - Idle hands are the devil's tool.
 - idle
 -  (Bilgisayar) boş durma
 - idle
 -  (Politika, Siyaset) gerçeklere dayanmayan
 - idle
 - eylemsiz 
 - idle
 -  (Bilgisayar) boş duran boş
 - idle
 - boşta çalışmak 
 - idle
 - avarelik etmek 
 - idle
 - rölantiye almak 
 - idle
 - işlemeyen (makine) 
 - idle
 - rölantide çalışmak 
 - idle
 - asılsız (söz) 
 - idle
 - atıl durumda 
Makineler artık atıl durumda.
 - The machines are idle now.
 - idle
 -  (Politika, Siyaset) temelsiz
 - idle
 - etkin olmayan 
 - idle
 - işsiz 
 - idle
 - yararsız 
 - idle
 - boş 
Bütün bir günü boşa geçirdi.
 - He idled away a whole day.
Biz boş eğlence için yaşamıyoruz.
 - We do not live for idle amusement.
 - idle
 - aylak 
O, her zamanki gibi aylaktır.
 - He is as idle as ever.
Aylaklık şeytanın atölyesidir.
 - Idleness is the devil's workshop.
 - idle
 - zaman öldürmek 
 - idle
 - sonuçsuz 
 - idle
 - tembel 
Tembellik yıkıma yol açar.
 - Idleness leads to ruin.
Yaz tatili her zaman tembellik ve rahatlamaya eşittir.
 - Summer vacation always equals idleness and relaxation.
 - idle
 - yavaş gitmek 
 - idle
 - (motor/vb.) yavaş çalışmak 
 - idle
 -  {s} haylaz
 - idle
 -  {f} boş durmak
 - idle
 -  {s} boş, asılsız (söz/vaat/tehdit)
 - idle
 -  {s} avare 
Çalışma avareliğe tercih edilir.
 - Work is preferable to idleness.
 - idle
 -  {s} boş (vakit)
 - idle
 - boşta çalışmak idle mo ments boş zamanlar idle pulley 
 - idle
 -  {s} gereksiz
 - idle
 -  {s} kullanılmayan
 - idle
 -  {s} işsiz güçsüz
 - idle
 -  {s} verimsiz
 - idle
 -  {f} boşta olmak
 - idle
 - vaktini boşa harcamak 
 - idle
 - boş şeylerle meşgul olmak 
 - idle
 -  {f} boşa harcamak
 - idle
 -  {s} işe yaramaz
 - idle
 - boş duran,v.boşa zaman harca: adj.atıl 
 - idle
 -  {s} boşa geçen
 - idle
 -  {s} işlemeyen
 - idle
 -  (Nükleer Bilimler) avara
 - idle
 -  {s} çalışmayan
 - idle
 - idling pulley avara kasnagı idle away time zam 
 - idle
 -  {s} yersiz
 - idle
 - ara 
 - idle
 - rölanti