Gaziantep was freed from the French occupation in 1921.
- Gaziantep, 1921'de Fransız işgalinden kurtarıldı.
Kemal Tahir narrates the occupation days of Istanbul in 1920s in his book named The People Of The Slave City.
- Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları isimli kitabında İstanbul'un 1920'li yıllardaki işgal günlerini anlatır.
Yuriko is planning to move into the furniture business.
- Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
There were hundreds of taxis at the airport, all touting for business.
- Havaalanında yüzlerce taksi vardı,hepsi iş için çığırtkanlık yapıyorlardı.
Ann can't find a job.
- Ann, bir iş bulamıyor.
She decided to quit her job.
- İşinden ayrılmaya karar verdi.
I think you will have done all the work soon.
- Sanırım yakında tüm işleri bitirmiş olacaksınız.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
You have no right to interfere in other people's affairs.
- Diğer insanların işlerine karışmaya hakkın yoktur.
I'll look after your affairs when you are dead.
- Öldüğün zaman, senin işlerine ben bakacağım.
I couldn't finish my assignments.
- İşlerimi bitiremedim.
Any doubts with the assignment?
- Ödevle ilgili kafasında soru işareti olan?
They are crying to the government to find employment for them.
- Onlara iş bulması için hükümete bağırıyorlar.
Workers are taking a financial beating in the employment crisis.
- İşçiler iş krizinde mali yenilgi alıyorlar.
What do you think caused him to lose his job?
- Onun işini kaybetmesine neyin sebep olduğunu düşünüyorsun?
All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
- Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
Let's talk shop for a while.
- Bir süre iş konuşalım.
My mother does her usual shopping on her way home from work.
- Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
I canceled my appointment because of urgent business.
- Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
Here is your appointment card.
- İşte, randevu kartınız.
Your robot will prepare meals, clean, wash dishes, and perform other household tasks.
- Sizin robotunuz yemekleri hazırlayacak, temizleyecek, bulaşıkları yıkayacak, ve diğer ev işlerini yapacak.
To rule a country is not an easy task.
- Bir ülkeyi yönetmek kolay bir iş değildir.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
I have a mission to accomplish.
- Yapacak bir işim var.
Tom abandoned the mission and quit his job.
- Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
She has a gigantic appetite.
- Onun devasa bir iştahı vardır.
Memory is an essential function of our brain.
- Bellek beynimizin önemli bir işlevidir.
This chart illustrates the function of ozone layer.
- Bu tablo ozon tabakasının işlevini gösteriyor.
I want a hot shower before I go back to work.
- İşe geri dönmeden önce sıcak bir duş istiyorum.
A survey shows that many businessmen skip lunch.
- Bir araştırma birçok iş adamının öğle yemeğini atladığını göstermektedir.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
You really are a piece of work.
- Sen gerçekten işin bir parçasısın.
I'm ready to start working whenever you are.
- Sen her ne zaman hazır olursan, ben işe başlamaya hazırım.
I'm tired of working a nine-to-five job.
- Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
It was dark, so Tom had trouble reading the street sign.
- Karanlıktı, bu yüzden Tom cadde işaretini okumada sıkıntı çekti.
I had some trouble with the work.
- İşle ilgili biraz sorunum var.
What line of work are you in?
- Hangi iş dalındasınız?
Your plan sounds good, but the bottom line is: will it bring us more business?
- Planın iyi görünüyor fakat asıl önemli olan şu: bize daha çok iş getirir mi?
Tom was unable to hold a job or live by himself.
- Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
He is holding up her work.
- O onun işini engelliyor.
In England, Labor Day is in May.
- İngiltere'de işçi bayramı mayıstadır.
The laborers formed a human barricade.
- İşçiler bir insan barikatı kurdu.
I have an errand to do in town.
- Kasabada yapacak bir işim var.
Tom had to run an errand.
- Tom bir iş için koşmak zorunda kaldı.
Mr Tom Jones has agreed to serve as the project leader for this new work item.
- Bay Tom Jones bu yeni iş için proje lideri olarak görev yapmayı kabul etti.
Tom Jackson, a rich businessman, agreed to fund the project.
- Tom Jackson, zengin iş adamı, projeye yatırım yapmayı kabul etti.
Do you want to trade jobs?
- İşleri takas etmek ister misin?
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, aşağı yukarı 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
I have a great deal to do tonight.
- Bu gece yapacak çok işim var.
I have a lot of things that I must deal with.
- İlgilenmem gereken çok işim var.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
- Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
When my interview was postponed until 3, I wandered around killing time.
- İş görüşmem ertelenince saat 3'e kadar boş boş gezdim.
The two main operations in calculus are the integral and the derivative.
- İntegral ve türev, kalkülüs'te iki ana işlemdir.
I have a few questions about Tom's operation.
- Tom'un işlemi hakkında birkaç sorum var.
Don't interfere in private concerns.
- Özel işlere karışmayın.
Tom always meddles in affairs that do not concern him.
- Tom her zaman kendini ilgilendirmeyen işlere karışır.
He occupies a prominent position in the firm.
- O, firmada önemli bir konumu işgal eder.
The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
- CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
This situation would suit Tom.
- Bu durum Tom'un işine gelir.
Do you think the situation will improve?
- Sence işler iyiye gidecek mi?
The businessman didn't dare withdraw from the transaction.
- İş adamı işlemden çekilmeye cesaret etmedi.
I have to close this transaction within a week.
- Bir hafta içinde bu işlemi kapatmak zorundayım.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
It's your duty to finish the job.
- İşi bitirmek sizin göreviniz.
Computers have invaded every field.
- Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
Desperate needs lead to desperate deeds.
- Umutsuz ihtiyaçlar umutsuz işlere yol açar.
You have to turn words into deeds.
- Sözleri işlere çevirmek zorundasın.
And with that we finish the activities for today.
- Ve böylelikle bugünlük işleri bitirdik.
Tom is all talk and no action.
- Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
Tom is all talk and no action.
- Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
Actions speak louder than words.
- Söze bakılmaz, işe bakılır.
As a matter of fact, it is true.
- İşin aslın bakarsan, o doğrudur.
The only thing that matters is whether or not you can do the job.
- Önemli olan tek şey, işi yapabilip yapamayacağındır.
This seems to be a pretty busy place.
- Bu oldukça işlek bir yer gibi görünüyor.
My brother is a well doer. He was just at the wrong place at the wrong time.
- Erkek kardeşim iyi bir işyapandır. O sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydi.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
- Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom is showing no signs of brain activity.
- Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
- Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
I'm calling in sick tomorrow.
- Yarın işten hastalık izni alıyorum.
There need to be new regulations for export businesses.
- İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
Regulations protect workers.
- Düzenlemeler işçileri korur.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Police revealed that the heist was the work of professionals.
- Polis soygunun profesyonellerin işi olduğunu ortaya çıkardı.
Layla did a professional job.
- Leyla profesyonel bir iş çıkardı.
This establishment attracts a clientele of both tourists and businessmen.
- Bu şirket hem turistlerden hem de iş adamlarından müşteri çekiyor.
Having finished my work, I left the office.
- İşimi bitirdikten sonra bürodan ayrıldım.
I was able to get a job through the good offices of my friend.
- Arkadaşlarımın iyi ofisleri sayesinde bir iş bulabildim.
He has always associated with large enterprises.
- O her zaman büyük işletmeler ile ilişki kurmuştur.
The success of the enterprise astonished everybody.
- İşletmenin başarısı herkesi şaşkına çevirdi.
The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.
- Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.
In the United States, 20 million new jobs have been created during the past two decades, most of them in the service sector.
- Amerika Birleşik Devletlerinde, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca 20 milyon yeni iş yaratılmıştır, onların çoğu hizmet sektöründedir.
I've got better things to do than to keep track of what Tom's doing.
- Tom'un yaptıklarını izlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
Tom wanted to go, but he had lots of things to do.
- Tom gitmek istedi fakat yapacak çok işi vardı.
The handyman was supposed to arrive at twelve noon, but got stuck in a traffic jam for a few hours.
- İşçinin öğle on ikide gelmesi bekleniyordu fakat birkaç saattir bir trafik sıkışıklığında sıkıştı.
It's horrible to get caught in rush hour traffic.
- İş çıkışındaki yoğun trafiğe yakalanmak korkunçtur.
Tom was so loaded with work that he would forget to eat.
- Tom işle o kadar çok meşguldü ki yemek yemeyi unutacaktı.
I have loads of things to do.
- Yapacak bir sürü işim var.
He's a real piece of work.
- O, işin gerçek bir parçası.
Tom is a real piece of work.
- Tom işin gerçek bir parçası.
I will find out how the medicine works.
- İlacın nasıl işe yaradığını öğreneceğim.
Tom is not a lazy boy. As a matter of fact, he works hard.
- Tom tembel bir çocuk değildir, İşin aslına bakarsanız, o çok çalışır.
İşlemeyen demir pas tutar.
- İşleyen demir paslanmaz.