So far as he was concerned, things were going well.
- Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
I hope things have been going well for you.
- Umarım sizin için işler yolunda gidiyordur.
The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
- Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
Someone's put a spanner in the works.
- Birisi işleri baltaladı.
Don't meddle in his affairs.
- Onun işlerine karışmayın.
You have no right to interfere in other people's affairs.
- Diğer insanların işlerine karışmaya hakkın yoktur.
So far as he was concerned, things were going well.
- Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
Things did not go as intended.
- İşler planlandığı gibi gitmedi.
Thousands of people lost their jobs.
- Binlerce insan işlerini kaybetti.
As businesses failed, workers lost their jobs.
- İşler başarısız sonuçlanınca işçiler işlerini kaybettiler.
What is your occupation? What do you do here?
- İşin ne ? Burada ne yapıyorsun?
Kemal Tahir narrates the occupation days of Istanbul in 1920s in his book named The People Of The Slave City.
- Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları isimli kitabında İstanbul'un 1920'li yıllardaki işgal günlerini anlatır.
Yuriko is planning to move into the furniture business.
- Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
The export business isn't doing well.
- İhracat işi iyi yapılmıyor.
Ann can't find a job.
- Ann, bir iş bulamıyor.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
Sometimes he drives to work.
- O bazen işe arabayla gider.
I'll look after your affairs when you are dead.
- Öldüğün zaman, senin işlerine ben bakacağım.
He has no connection with this affair.
- Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
I couldn't finish my assignments.
- İşlerimi bitiremedim.
I have a lot of assignments to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
Workers are taking a financial beating in the employment crisis.
- İşçiler iş krizinde mali yenilgi alıyorlar.
I will make an application to that firm for employment.
- İş için bu firmaya başvuruda bulunacağım.
The recession caused many businesses to close.
- Durgunluk birçok işletmenin kapanmasına neden oldu.
Our employees are working around the clock to fix the damage caused by the ice storm.
- İşçilerimiz buz fırtınasının neden olduğu hasarı onarmak için gece gündüz çalışıyorlar.
Let's talk shop for a while.
- Bir süre iş konuşalım.
Local shops do good business with tourists.
- Yerel mağazalar turistlerle iyi iş yapar.
Here is your appointment card.
- İşte, randevu kartınız.
I canceled my appointment because of urgent business.
- Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
To rule a country is not an easy task.
- Bir ülkeyi yönetmek kolay bir iş değildir.
I cooperated with him in the task.
- Görevde onunla işbirliği yaptım.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
I have a mission to accomplish.
- Yapacak bir işim var.
Tom abandoned the mission and quit his job.
- Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
Illness prevented him from doing his work.
- Hastalık onun işini yapmasını engelledi.
The export business isn't doing well.
- İhracat işi iyi yapılmıyor.
She has a gigantic appetite.
- Onun devasa bir iştahı vardır.
What did they add this needless function for?
- Bu gereksiz işlevi ne için eklediler?
This chart illustrates the function of ozone layer.
- Bu tablo ozon tabakasının işlevini gösteriyor.
I want a hot shower before I go back to work.
- İşe geri dönmeden önce sıcak bir duş istiyorum.
He showed me the ropes.
- Bana işin inceliklerini gösterdi.
Here's a piece of paper.
- İşte bir parça kağıt.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
I'm tired of working a nine-to-five job.
- Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
I'm ready to start working whenever you are.
- Sen her ne zaman hazır olursan, ben işe başlamaya hazırım.
The word processor will save you a lot of trouble.
- Kelime işlemci seni birçok dertten kurtaracak.
Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues.
- Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor.
In this line of work, if you make a grim face the customers won't come.
- Bu iş sırasında, sert surat yaparsan, müşteriler gelmez.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
- Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
- Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
He is holding up her work.
- O onun işini engelliyor.
The laborers formed a human barricade.
- İşçiler bir insan barikatı kurdu.
We saw laborers blasting rocks.
- Kayaları patlatan işçiler gördük.
Tom had to run an errand.
- Tom bir iş için koşmak zorunda kaldı.
I have an errand to do in town.
- Kasabada yapacak bir işim var.
He had a lot to do with that project.
- O proje ile ilgili yapacak çok işi vardı.
Mr Tom Jones has agreed to serve as the project leader for this new work item.
- Bay Tom Jones bu yeni iş için proje lideri olarak görev yapmayı kabul etti.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, yaklaşık 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
Do you want to trade jobs?
- İşleri takas etmek ister misin?
I have a great deal to do.
- Yapacak çok işim var.
I have a great deal to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
- Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
We always walk by the post office on the way to work.
- Biz her zaman işe giderken postaneye yakın yürürüz.
Tom is always postponing things.
- Tom işleri her zaman erteliyor.
The two main operations in calculus are the integral and the derivative.
- İntegral ve türev, kalkülüs'te iki ana işlemdir.
The US Department of Agriculture established seven new “regional climate hubs” to help farmers and ranchers adapt their operations to a changing climate.
- ABD Tarım Bakanlığı çiftçilerin ve çiftlik sahiplerinin işletmelerini değişen iklime uyarlamalarına yardımcı olmak için yedi yeni bölgesel iklim merkezi kurdu.
As far as I'm concerned, things are going well.
- Bana kalırsa işler iyi gidiyor.
Hans Bethe won the 1967 Nobel Prize in Physics for his work concerning energy production in stars.
- Hans Bethe 1967'de yıldızlarda enerji üretimi hakkındaki işi için fizik nobel ödülünü kazandı.
He has a good position in a government office.
- Hükümet konağında iyi bir işi var.
The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
- CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
Tom is usually useless in these situations.
- Tom genellikle bu durumlarda işe yaramaz.
This situation would suit Tom.
- Bu durum Tom'un işine gelir.
The businessman didn't dare withdraw from the transaction.
- İş adamı işlemden çekilmeye cesaret etmedi.
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
- Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
It's your duty to finish the job.
- İşi bitirmek sizin göreviniz.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
Computers have invaded every field.
- Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
Deeds are better than words.
- İşler sözlerden daha iyidir.
Desperate needs lead to desperate deeds.
- Umutsuz ihtiyaçlar umutsuz işlere yol açar.
And with that we finish the activities for today.
- Ve böylelikle bugünlük işleri bitirdik.
He's active doing charity work.
- O hayır işi yapmada aktiftir.
To all appearances, their actions haven't borne fruit.
- Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
Tom is all talk and no action.
- Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
I am going to ascertain the truth of the matter.
- Ben işin aslını anlayacağım.
The only thing that matters is whether or not you can do the job.
- Önemli olan tek şey, işi yapabilip yapamayacağındır.
This seems to be a pretty busy place.
- Bu oldukça işlek bir yer gibi görünüyor.
This seems to be a busy place.
- Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
- Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom is showing no signs of brain activity.
- Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
I don't like my wife calling me at work.
- Karımın beni iş yerinde aramasından hoşlanmam.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
- Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
There need to be new regulations for export businesses.
- İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
Regulations protect workers.
- Düzenlemeler işçileri korur.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
- Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
Layla did a professional job.
- Leyla profesyonel bir iş yaptı.
Layla did a professional job.
- Leyla profesyonel bir iş çıkardı.
This establishment attracts a clientele of both tourists and businessmen.
- Bu şirket hem turistlerden hem de iş adamlarından müşteri çekiyor.
I have an important business to attend to in my office.
- Ofisimde ilgilenecek önemli bir işim var.
The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers.
- Patron, yazıhanenin üzerindeki balkonda işçileri gözleyerek gezindi.
He has always associated with large enterprises.
- O her zaman büyük işletmeler ile ilişki kurmuştur.
The success of the enterprise astonished everybody.
- İşletmenin başarısı herkesi şaşkına çevirdi.
In the United States, 20 million new jobs have been created during the past two decades, most of them in the service sector.
- Amerika Birleşik Devletlerinde, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca 20 milyon yeni iş yaratılmıştır, onların çoğu hizmet sektöründedir.
The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.
- Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.
Tom wanted to go, but he had lots of things to do.
- Tom gitmek istedi fakat yapacak çok işi vardı.
I have a ton of things to do.
- Yapacak bir sürü işim var.
My father was late for work this morning because of a traffic jam.
- Babam bu sabah trafik sıkışıklığı nedeniyle işe geç kaldı.
We must pay attention to traffic signals.
- Trafik işaretlerine dikkat etmeliyiz.
Here comes another bus load of tourists.
- İşte başka bir otobüs dolusu turist geliyor.
I have loads of things to do.
- Yapacak bir sürü işim var.
He's a real piece of work.
- O, işin gerçek bir parçası.
Tom is a real piece of work.
- Tom işin gerçek bir parçası.
He works best at this job.
- O, eniyi bu işi yapar.
The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
- Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
They became acquainted with the routine.
- Sıradan işlerle tanıştılar.
İşlemeyen demir pas tutar.
- İşleyen demir paslanmaz.