Since I have no children, I have more time to spend doing volunteer work than parents do.
- Hiç çocuğum olmadığından, gönüllü iş yapmak için ebeveynlerin harcadığından daha çok harcayacak zamanım var.
Mayuko avoided doing hard work.
- Mayuko zor iş yapmaktan kaçındı.
Whose turn is it to deal?
- İş yapmak için kimin sırası?
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
It's been a pleasure doing business with you.
- Sizinle iş yapmak bir zevkti.
I'm looking forward to doing business with you.
- Seninle iş yapmak için sabırsızlanıyorum.
If you want to do a good job, don't rush through it.
- İyi bir iş yapmak istiyorsanız acele etmeyin.
Tom wants to do a good job.
- Tom iyi bir iş yapmak istiyor.
Do you want to do business or not?
- İş yapmak istiyor musun ya da istemiyor musun?
I use the internet to do business.
- İnterneti iş yapmak için kullanırım.