Tom said that's fine with him.
- Tom onun için hava hoş olduğunu söyledi.
I think you look fine.
- Bence hoş görünüyorsun.
If I had enough money, I would buy that nice car.
- Yeterli param olsa,o hoş arabayı alırım.
The house that Tom built is really nice.
- Tom'un yaptığı ev gerçekten hoş.
Meeting my old friend was very pleasant.
- Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.
What a pleasant surprise to see you here!
- Seni burada görmek ne hoş sürpriz!
Excited girls look pretty sometimes.
- Heyecanlı kızlar hoş görünebilir.
A pretty waitress waited on us.
- Hoş bir garson bize hizmet etti.
It's very pleasant to live in a beautiful city at the foot of a mountain ridge.
- Bir dağ sırtı eteğinde güzel bir şehirde yaşamak çok hoştur.
Tom likes only beautiful girls.
- Tom sadece güzel kızlardan hoşlanıyor.
He thanked his host for a most enjoyable party.
- O, en hoş bir parti için, ev sahibine teşekkür etti.
I think I'm a likable guy.
- Hoş bir adam olduğumu düşünüyorum.
What are some cute hairstyles for girls?
- Kızlar için bazı hoş saç stilleri nelerdir?
Even without makeup, she's very cute.
- Makyajsızken bile çok hoş.
Tom wanted to give Mary a goodbye kiss. However, she backed away.
- Tom Mary'ye bir hoşça kal öpücüğü vermek istedi ama Mary geri çekildi.
Hamlet probably didn't want to get married. There was only one Hamlet, however there are many people like him.
- Hamlet muhtemelen evlenmek istemiyordu.Sadece bir Hamlet vardı fakat ondan hoşlanan bir sürü insan var.
Whether you like Tom or not, you still have to work with him.
- İster Tom'dan hoşlan istersen hoşlanma, hâlâ onunla çalışmak zorundasın.
I still like to do that sometimes.
- Bazen onu yapmak hâlâ hoşuma gidiyor.
I don't know Tom well enough to dislike him yet.
- Ondan hoşlanmamak için Tom'u henüz yeterince iyi tanımıyorum
Tom doesn't like being told he's not old enough yet.
- Tom henüz yeterince yaşlı olmadığının söylenmesinden hoşlanmıyor.
The secretary gave me an agreeable smile.
- Sekreter bana hoş bir gülümseme verdi.
I'm feeling very agreeable.
- Ben çok hoş hissediyorum.
It was a lovely autumn evening.
- O hoş bir sonbahar akşamı idi.
You're such a lovely audience.
- Siz çok hoş bir seyircisiniz.
I'm fairly certain that Tom won't like that.
- Tom'un ondan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
My grandmother used to tell me pleasant fairy tales.
- Büyükannem bana hoş peri masalları anlatırdı.
It is delightful to be praised by an expert in the field.
- Alandaki bir uzman tarafından takdir edilmek hoş.
Orange blossoms have a relaxing effect and a delightful scent.
- Portakal çiçekleri rahatlatıcı bir etki ve hoş bir kokuya sahiptir.
Alice is wearing a sweet-smelling perfume.
- Alice hoş kokulu bir parfüm kullanıyor.
Roses emanate a sweet fragrance.
- Güller tatlı hoş bir koku yayıyorlar.
My grandparents enjoy playing croquet.
- Büyükbaba ve büyükannelerim kroket oynamaktan hoşlanırlar.
My grandmother used to tell me pleasant fairy tales.
- Büyükannem bana hoş peri masalları anlatırdı.
Behave decently, as if you're a well-cultured man.
- Eğer kültürlü bir adamsan, hoşgörüyle davran.
He is a very decent fellow.
- O, çok hoşgörülü bir adamdır.
I like both Susan and Betty, but I think Susan is the nicer.
- Susan ve Betty severim ama Susan'ın daha hoş olduğunu düşünüyorum.
The mountains look nicer from a distance.
- Dağlar uzaktan daha hoş görünür.
Well, to be frank, I don't like it at all.
- Şey, samimi olmak gerekirse, bundan hiç hoşlanmıyorum.
Food you eat that you don't like will not be digested well.
- Hoşlanmadan yediğiniz yiyecekler iyi sindirilmeyecektir.
We thoroughly enjoyed the delicious meal.
- Biz lezzetli yemekten epeyce hoşlandık.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
Tom doesn't enjoy eating spicy food.
- Tom baharatlı yemek yemekten hoşlanmıyor.
Is it pleasing to you?
- Bu senin için hoş mu?
The art of pleasing is the art of deception.
- Hoşa gitme sanatı, aldatma sanatıdır.
She's smarter than Mary, but she's not as pretty as Mary.
- Mary'den daha akıllı ama Mary kadar hoş değil.
I don't take kindly to pushiness or impatience.
- Aceleciliği ve sabırsızlığı hoş karşılamam.
Her exotic perfume has a subtle scent.
- Onun egzotik parfümünün hoş bir kokusu var.
Tom doesn't like it when this kind of stuff happens.
- Bu tür şey olduğunda, Tom bundan hoşlanmıyor.
Mary is the kind of woman I like.
- Mary hoşlandığım kadın türüdür.