Mother always gets up early in the morning.
- Anne her zaman sabahları erken kalkar.
You're always singing.
- Her zaman şarkı söylüyorsun.
Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking.
- Her zaman sigara fiyatları yükseliyor, çok sayıda insan sigara içmeyi bırakmaya çalışıyor.
For all his genius, he is as unknown as ever.
- Bütün dehasına rağmen, o her zaman olduğu kadar bilinmiyor.
You can call me any time.
- Beni her zaman arayabilirsin.
Please come and see me any time.
- Lütfen her zaman beni görmeye gelebilirsin.
Tom always blames me for everything.
- Tom her zaman beni her şey için suçluyor.
Tom always blames Mary for everything.
- Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.
On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
- İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
The New York Times reviews her gallery all the time.
- The New York Times onun galerisini her zaman eleştirir.
There's always next year.
- Her zaman gelecek yıl vardır.
Japan has produced more cars than ever this year.
- Japonya bu yıl her zamankinden daha çok araba üretti.
He kept smoking all the while.
- O her zaman sigara içmeye devam etti.
She did nothing but cry all the while.
- O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
It feels like I've known you forever.
- Seni her zaman tanıdım gibi geliyor.
I am forever in trouble.
- Benim her zaman başım belada.
You can leave at any time.
- Her zaman gidebilirsin.
You can call me at any time.
- Beni her zaman arayabilirsin.
He drinks his coffee black every time.
- O, her zaman kahvesini sade içer.
Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
- Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.
It was you all along, wasn't it?
- O her zaman sendin, değil mi?
Ask me anything anytime.
- Bana her zaman bir şey sor.
I will be glad to help you anytime.
- Size yardım etmekten her zaman mutlu olacağım.
Pay attention to your surroundings at all times.
- Her zaman çevrenize dikkat edin.
Mary keeps her laptop with her at all times.
- Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında bulundurur.