The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
This makes the situation worse.
- Bu, durumu daha kötü hale getirir.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
He is still standing.
- Halen ayakta duruyor.
I'm surprised that building is still standing.
- Binanın hâlâ ayakta durduğuna şaşırdım.
We turned it into a state problem.
- Onu bir devlet sorunu haline getirdik.
People in the United States speak English.
- Birleşik Devletler halkı İngilizce konuşur.
Fadil realized that Layla was still alive.
- Fadıl, Leyla'nın hala hayatta olduğunu fark etti.
Fadil still doesn't believe Layla is guilty.
- Fadıl hâlâ Leyla'nın suçlu olduğuna inanmıyor.
This portion of the library is off-limits to the public.
- Kütüphanenin bu bölümü halka açık değil.
Their ship is still in port.
- Onların gemisi hâlâ limanda.
We need to work together in order to make the world a better place.
- Dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmek için birlikte çalışmamız gerek.
I don't care who your father is. You still have to follow my orders.
- Babanın kim olduğu umurumda değil. Hala benim emirlerime uymak zorundasın.
Tom has a bad temper.
- Tom'un kötü bir ruh hali var.
She was in a bad temper.
- O, kötü bir ruh hali içindeydi.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
In case of fire, call 119.
- Yangın haline, 119'u ara.
The red lamp lights up in case of danger.
- Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
There's still no end in sight.
- Görünürde hâlâ bir son yok.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
The matter is all settled.
- Sorun tamamen halledildi.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
The event is still fresh in our memory.
- Olay anımızda hâlâ taze.
The event still remains vivid in my memory.
- Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.
The victim's body was lying face down on the rug.
- Kurbanın vücudu halı üzerinde yüzü aşağıya bakacak şekilde yatıyordu.
Half a million children still face malnutrition in Niger.
- Yarım milyon çocuk Nijer'de hâlâ yetersiz beslenme ile karşı karşıyadır.
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
After her sickness, she's only a shadow of her former self.
- O, hastalığından sonra, eski halinin sadece bir gölgesidir.
Tom was tired and in a bad mood.
- Tom yorgun ve kötü bir ruh hali içindeydi.
She is in a bad mood.
- O kötü bir ruh hali içinde.
I haven't figured that out yet.
- Onu henüz halletmedim.
I still can't figure out how it happened.
- Onun nasıl olduğunu hâlâ anlayamıyorum.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.