You should keep your valuables in a safe place.
- Değerli şeylerini güvenli bir yerde muhafaza etmelisin.
For our children to be safe, please do not enter adult sites.
- Çocuklarımızın güvenliği için, lütfen yetişkin sitelerine girmeyin.
No security system is foolproof.
- Hiçbir güvenlik sistemi güvenli değildir.
The system is hardly foolproof.
- Sistem neredeyse hiç güvenli değil.
I feel secure with him.
- Onunla birlikte güvenli hissediyorum.
That child felt secure in his mother's arms.
- O çocuk annesinin kollarında güvenli hissetti.
Payment systems are delicate and unstable - Cash is safer.
- Ödeme sistemleri narin ve dengesizdir - Nakit daha güvenlidir.
You should feel confident.
- Güvenli hissetmelisin.
We're feeling confident.
- Biz güvenli hissediyoruz.
Tom is dependable, isn't he?
- Tom güvenli, değil mi?
Tom is quite dependable, isn't he?
- Tom oldukça güvenli, değil mi?
The windows must be secured.
- Pencereler güvenli olmalı.
I think we'll be safe here.
- Sanırım burada güvenli olacağız.
For our children to be safe, please do not enter adult sites.
- Çocuklarımızın güvenliği için, lütfen yetişkin sitelerine girmeyin.
Don't lose confidence, Mike.
- Güvenini kaybetme, Mike.
Americans have lost their confidence in Toyota.
- Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.
You should have more faith in yourself.
- Kendine daha çok güvenin olmalı.
People lost faith in banks.
- İnsanlar bankalara güvenini kaybettiler.
Although I trusted the map, it was mistaken.
- Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
Would you like to become a trusted user?
- Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?
She kept her valuables in the bank for safety.
- Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.
Tom is concerned about Mary's safety.
- Tom Mary'nin güvenliği hakkında endişeli.
I hope everyone has arrived safely.
- Herkesin güvenli bir şekilde vardığını umuyorum.
If you don't have an accident on the snowy roads I think you should be able to get back safely.
- Karlı yollarda bir kaza yapmadıysan, güvenli bir şekilde geri dönebilmen gerektiğini düşünüyorum
Tom deserves a bit of credit.
- Tom biraz güveni hak ediyor.
Tom obviously deserves credit.
- Tom açıkçası güveni hak ediyor.
Her tears gave more credence to the story.
- Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
We have no trust in him.
- Bizim ona güvenimiz yok.
Tom has absolute trust in Mary.
- Tom'un Mary'ye mutlak güveni var.
We can rely on his judgement.
- Biz onun kararına güvenebiliriz.
I know you can rely on him for transportation.
- Ulaşım için ona güvenebileceğinizi biliyorum.
I think that Tom is too trusting.
- Tom'un çok güvenilir olduğunu düşünüyorum.
Tom says I'm too trusting.
- Tom çok güvenen olduğumu söylüyor.
Would you like to become a trusted user?
- Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?
Tom was the only one who trusted Mary.
- Tom Mary'ye güvenen tek kişiydi.
Don't worry. You can count on me.
- Merak etme. Bana güvenebilirsin.
You can count on him.
- Ona güvenebilirsiniz.
In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth.
- Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.
I can assure you of his reliability.
- Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.
He's a reliable man, you can reckon on him.
- O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.
Don't lean on your friends for help.
- Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.
You cannot rely upon Jim's words since he tries to please everybody.
- O herkesi memnun etmeye çalıştığı için Jim'in sözlerine güvenemezsin.
You can rely upon his being punctual.
- Onun dakik olmasına güvenebilirsin.
Mistrust is the mother of safety.
- Güvensizlik güvenliğin anasıdır.
The old woman looked at me with surliness and mistrust.
- Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.
I looked upon his courage and trusted him.
- Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.
Because I admired his courage, I trusted him.
- Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.
I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it.
- Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.
I've been given assurances.
- Bana güvenceler verildi.