تعريف figures في الإنجليزية التركية القاموس.
- (Politika, Siyaset) rakamsal veriler
- eşkal
- rakamla
- rakamları
- figure
- {i} şekil
Bu şekiller toplanmaz.
- These figures don't add up.
Bu şekilleri anlayamam.
- I can't make out these figures.
- figure
- {i} rakam
Tom rakamlarda hatasızdır.
- Tom is accurate at figures.
Rakamlar 230'a varıyor.
- The figures add up to 230.
- figures of speech
- (deyim) istiare
- figures of speech
- (deyim) kinaye
- figures of speech
- (deyim) mecaz
- figures of speech
- söz sanatları
- figures!
- rakamlar!
- figures(data)
- rakamsal veriler
- figure
- {f} k.dili. sanmak, zannetmek
- figure
- düşünmek
- figure
- {i} figür
O orantılı bir figüre sahiptir.
- She has a well-proportioned figure.
Soldaki figür resmin bütünlüğünü bozuyor.
- The figure on the left spoils the unity of the painting.
- figure
- {i} şahsiyet
O iyi bir şahsiyete sahiptir.
- She has a good figure.
- figure
- {i} vücut yapısı
Onun iyi bir vücut yapısı olduğu için ne giyse ona uyar.
- Because she has a good figure, whatever she wears suits her.
- figure
- {f} yer al
- figure
- {i} desen
- figure
- sayı
O, açılış törenine çok sayıda misafir davet etmeyi planlayacak.
- He will figure on inviting a lot of guests to the opening ceremony.
Bu sayıları toplayın.
- Add up these figures.
- figure
- tasvir etmek
- figure
- insan tasviri
- figure
- fiyat
- figure
- endam
Kate iyi bir endama sahip.
- Kate has a good figure.
- figure
- anlamı olmak
- congruent figures
- (Matematik) eş şekiller
- figure
- sima
- figure
- (Biyokimya) çizit
- figure
- çehre
- figure
- kişi
Andrej Chadanoviç, Belarus şiirinde önemli bir kişidir.
- Andrej Chadanovič is a major figure in the Belarusian poetry.
Onu yapan kişinin Tom olduğunu nasıl öğrendin?
- How did you figure out Tom was the one who did it?
- figure
- (Tekstil) broşe
- figure
- istiare
- figure
- görünüş
- figure
- (Tekstil) fasonlamak
- figure
- (Dilbilim) değişmece
- figure
- gösteriş
- figure
- beti
- figure
- boy bos
- figure
- yer almak
- figure
- ifade etmek
- figure
- yüz
On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.
- The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss.
Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.
- I figured Tom would mess up again.
- figure
- numara
- figure
- sekil
- figure
- (Matematik) geometrik şekil
- figure
- görünmek
- similar figures
- benzeş şekiller
- Arabic figures
- Arap rakamları
- figure
- önemli kişi
- figure
- pos
Bu bloğa nasıl yorum postalayacağımı anlayamıyorum.
- I can't figure out how to post a comment to this blog.
Postaladığım şeyi nasıl iptal edeceğimi anlayamıyorum.
- I can't figure out how to delete what I just posted.
- figure
- sanmak
- figure
- biçim
- figure
- olarak yer almak
- figure
- inanmak
- figure
- boy
Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
- Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
- I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- figure
- {i} şahıs
Gölgelerden uğursuz bir şahıs ortaya çıktı.
- A sinister figure emerged from the shadows.
- in round figures
- yuvarlak hesap ile
- in round figures
- yaklaşık
- Figure
- ekil
- decorate with figures
- rakamlar ile süsleyin
- figure
- rakan
- figure
- rakamı
- figure
- figürü
- figure
- rakak
- it figures
- (deyim) Mantıklı
- it figures
- (deyim) Akla uygun, kafaya yatar, mantıklı
- key figures
- kilit isimler
- non lining figures
- olmayan astar rakamlar
- old style figures
- eski stil figürler
- sales figures
- (Ticaret) Satış rakamları
- that figures
- Bu rakamlar
- according to official figures
- resmi rakamlara göre
- arabic figures
- günümüz rakamları
- arabic figures/numbers
- arap rakamları
- are these figures very fragile
- bu figürler kırılgan mı
- astronomic figures
- astronomik rakamlar
- be good/bad at figures
- hesabı iyi/kötü olmak
- equivalent figures
- (Matematik) eşdeğer şekiller
- etching figures
- (Jeoloji) dağlama şekilleri
- facts and figures
- tam rakamlar
- facts and figures
- kesin veriler
- figure
- tavır
- figure
- değer
Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.
- Tom figured it was worth a try.
- figure
- suret
Ben uzaktan yaklaşan bir suret gördüm.
- I saw a figure approaching in the distance.
- figure
- beden yapısı
- figure
- saymak
- figure
- rakamlı
- figure
- {f} desenlemek
- figure
- {f} yeralmak
- figure
- {f} rol oynamak
- figure
- {f} şekillendirmek
- figure
- numar
- figure
- boybos
- figure
- adet
- figure
- {i} resim
- figure
- hal
Bunu halletmek zorundayım.
- I've got to figure this out.
Tom henüz onun hepsini hallettirmiyor.
- Tom doesn't have it all figured out yet.
- figure
- figür,v.yer al: n.şekil
- figure
- {f} önemli bir rol oynamak
- figure
- {f} resmetmek
- figure
- {f} süslemek
- homothetic figures
- (Matematik) benzeşik biçimler
- homothetic figures
- (Matematik) homotetik şekiller
- identical figures
- (Matematik) özdeş şekiller
- number of many figures
- çok büyük sayı
- number of many figures
- çok haneli sayı
- profitability figures
- karlılık rakamları
- similar figures
- benzes sekiller
- symmetric figures
- (Bilgisayar) bakışık şekiller
- symmetric figures
- bakışımlı şekiller
- symmetric figures
- bakisimli sekiller
- table of figures
- Pekiller Dizini