One drop of this poison is enough to kill 160 people.
 - Bu zehirin bir damlası 160 kişiyi öldürmek için yeterlidir.
He drank the last drop of water.
 - O, suyun son damlasını içti.
Do you have cough drops?
 - Öksürük damlan var mı?
Drop by drop, the lake fills.
 - Damlaya damlaya göl olur.
I'd like to buy eye drops.
 - Göz damlası satın almak istiyorum.
I should have taken my eye drops with me.
 - Göz damlamı yanımda getirmeliydim.
A raindrop splashed on her cheek.
 - Bir yağmur damlası onu yanağına sıçradı.
A trickle of blood ran down his neck.
 - Onun boynundan bir damla kan aktı.
Droplets are falling on my laptop computer.
 - Damlacıklar dizüstü bilgisayarımın üstüne düşüyorlar.
The hunter unexpectedly found fresh blood droplets in the snow.
 - Avcı beklenmedik bir şekilde karda taze kan damlacıkları buldu.
You can hear the water dripping from the pipe.
 - Borudan suyun damladığını duyabilirsin.
The dripping ice cream dirtied his pants.
 - Damlayan dondurma,onun pantolonunu kirletmiş.
Constant dripping wears away a stone.
 - Damlayan su taşı deler.
The dripping ice cream dirtied his pants.
 - Damlayan dondurma,onun pantolonunu kirletmiş.
I'd like to buy eye drops.
 - Göz damlası satın almak istiyorum.
This juice tastes like eye drops. You've tasted eye drops?
 - Bu meyve suyunun tadı göz damlası gibi. Göz damlasının tadına baktın mı?
Drop by drop, the lake fills.
 - Damlaya damlaya göl olur.
A jug fills drop by drop.
 - Bir sürahi damla damla doldurur.
Now the first raindrops are already falling.
 - Şimdi ilk yağmur damlası düşüyor.
A raindrop splashed on her cheek.
 - Bir yağmur damlası onu yanağına sıçradı.