We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
 - Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Tom had no way of knowing when Mary would arrive.
 - Mary'nin ne zaman varacağını Tom'un bilmesi imkansızdı.
I want to know where you are now.
 - Şu an nerede olduğunu bilmek istiyorum.
Sometimes we need to look back to know where we are going to.
 - Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
It's sad to know that we may die any moment.
 - Bizim her an ölebilir olduğumuzu bilmek üzücü.
Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
 - Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
Knowing is not the same as understanding.
 - Bilmek, anlamakla aynı değildir.
I want to know who you're going out with tonight.
 - Bu gece kiminle çıkacağını bilmek istiyorum.
I want to know who you were with this afternoon.
 - Bu öğleden sonra kimle birlikte olduğunu bilmek istiyorum.
Do you know how to play chess?
 - Satranç oynamayı biliyor musun?
Do you know where your father went?
 - Babanın nereye gittiğini biliyor musun?
There is no knowing which team will win.
 - Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.
I'm not the only one interested in knowing where Tom was.
 - Tom'un nerede olduğunu bilmekle ilgilenen tek kişi ben değilim.
What do you want to know about my job?
 - İşim hakkında ne bilmek istiyorsun?
I want to know about Tom.
 - Tom hakkında bilmek istiyorum.
Would you like to know how to prevent getting wrinkles?
 - Kırışıklıkları nasıl önleyeceğini bilmek istiyor musun?
She wants to know how to lose weight safely.
 - Güvenli biçimde nasıl kilo verilir bilmek istiyor.
Do you want to know my guess?
 - Tahminimi bilmek ister misin?
Tom wants to know if you remember him.
 - Tom onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmek istiyor.
Tom wants to know if you remember Mary.
 - Tom Mary'yi hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmek istiyor.
I simply have to know.
 - Ben sadece bilmek zorundayım.
If you really want to know, all you have to do is ask.
 - Gerçekten bilmek istiyorsanız, yapmanız gereken bütün şey sormaktır.
Everybody knew she could speak English well.
 - Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
 - Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
 - Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
She got married without her parents knowing it.
 - O, anne ve babasının bilgisi olmadan evlendi.
I invited Ken, Bill and Yumi.
 - Ken, Bill ve Yumi'yi davet ettim.
Ken is as tall as Bill.
 - Ken Bill kadar uzun boylu.
Mr Hashimoto is known to everyone.
 - Bay Hashimoto herkes tarafından bilinir.
Football is the most known sport in the world.
 - Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
He speaks two languages besides English.
 - İngilizcenin yanı sıra iki dil bilmekte.
Tom speaks French and also speaks English.
 - Tom Fransızca bilmektedir ve ayrıca İngilizce bilmektedir.
Tom has a good reason for not telling Mary what she wants to know.
 - Onun bilmek istediğini Tom'un Mary'ye söylememek için iyi bir nedeni var.
I couldn't tell Tom what he wanted to know.
 - Tom'a bilmek istediği şeyi söyleyemedim.