Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
Tom had no way of knowing when Mary would arrive.
- Mary'nin ne zaman varacağını Tom'un bilmesi imkansızdı.
In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers.
- Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
It's sad to know that we may die any moment.
- Bizim her an ölebilir olduğumuzu bilmek üzücü.
Knowing is not the same as understanding.
- Bilmek, anlamakla aynı değildir.
I want to know who you're going out with tonight.
- Bu gece kiminle çıkacağını bilmek istiyorum.
Tom wants to know if you're planning on going to Boston with us next weekend.
- Tom gelecek hafta bizimle Boston'a gitmeyi planlayıp planlamadığını bilmek istiyor.
Do you know where your father went?
- Babanın nereye gittiğini biliyor musun?
Do you know how to play chess?
- Satranç oynamayı biliyor musun?
Knowing this is the last time I'll be writing to you is very sad.
- Bunun sana son kez yazıyor olacağımı bilmek çok üzücü.
I'm not the only one interested in knowing where Tom was.
- Tom'un nerede olduğunu bilmekle ilgilenen tek kişi ben değilim.
What do you want to know about us?
- Hakkımızda ne bilmek istiyorsun?
I want to know about Tom.
- Tom hakkında bilmek istiyorum.
I'd like to know how to send money to France.
- Fransa'ya nasıl para gönderileceğini bilmek istiyorum.
Would you like to know how to prevent getting wrinkles?
- Kırışıklıkları nasıl önleyeceğini bilmek istiyor musun?
Do you want to know my guess?
- Tahminimi bilmek ister misin?
Tom wants to know if you remember him.
- Tom onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmek istiyor.
Tom wants to know if you remember Mary.
- Tom Mary'yi hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmek istiyor.
Tom wants to know if you have any time to help.
- Tom yardım etmek için zamanın olup olmadığını bilmek istiyor.
Tom didn't have enough experience to know what to do.
- Tom ne yapacağını bilmek için yeterli tecrübeye sahip değildi.
Everybody knew that she was being pushy.
- Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
I invited Ken, Bill and Yumi.
- Ken, Bill ve Yumi'yi davet ettim.
Ken talks as if he knew everything.
- Ken her şeyi biliyormuş gibi konuşur.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
I just wish I knew how to speak French.
- Ben sadece nasıl Fransızca konuşacağımı bilmek istiyorum.
Knowing a language fully means knowing fully the people who speak that language.
- Bir dili tamamen bilmek o dili konuşan insanları tamamen bilmek anlamına gelir.
I'll tell you everything you want to know.
- Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.
I'll tell you everything that you want to know.
- Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.