bekle-

listen to the pronunciation of bekle-
التركية - الإنجليزية
wait-
<span class="word-self">beklespan>
expect

You can't expect me to always think of everything! - Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.

Don't expect too much. - Çok fazla şey bekleme.

<span class="word-self">beklespan>
hold on

Hold on a moment, please. - Biraz bekleyin, lütfen.

Hold on a minute, please. - Bir dakika bekle,lütfen.

<span class="word-self">beklespan>
hang on

We're a bit busy at the moment. Can you hang on a minute? - Şu anda biraz meşgulüz. Bir dakika bekleyebilir misiniz?

Now, hang on a second. - Şimdi, bir saniye bekle.

<span class="word-self">beklespan>
wait

Carlos waited a moment. - Carlos bir müddet bekledi.

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

<span class="word-self">beklespan>
held on
<span class="word-self">beklespan>
{f} expected

Students are expected to stay away from dubious places. - Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.

The number of students who were late for school was much smaller than I had expected. - Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.

<span class="word-self">beklespan>
(Bilgisayar) pause

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

<span class="word-self">beklespan>
hold your horses
<span class="word-self">beklespan>
(Bilgisayar) waitfor
<span class="word-self">beklespan>
(Konuşma Dili) not so fast
beni <span class="word-self">beklespan>
wait me
dakika <span class="word-self">beklespan>
(Bilgisayar) minutes
dur-<span class="word-self">beklespan>
(Bilgisayar) hold
<span class="word-self">beklespan>
{f} waiting

He kept me waiting for more than an hour. - O beni bir saatten daha fazla bekletti.

Five patients were in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

<span class="word-self">beklespan>
await

Tom wasn't awaiting me. - Tom beni beklemiyordu.

Tom is in jail, awaiting trial. - Tom duruşmayı beklerken hapistedir.

<span class="word-self">beklespan>
bide

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

<span class="word-self">beklespan>
watch to
<span class="word-self">beklespan>
watch for
<span class="word-self">beklespan>
wait for

Please wait for five minutes. - Lütfen beş dakika bekle.

I'll wait for him for an hour. - Onu bir saat bekleyeceğim.

<span class="word-self">beklespan>
bode
<span class="word-self">beklespan>
{f} bided
<span class="word-self">beklespan>
{f} biding
<span class="word-self">beklespan>
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

<span class="word-self">beklespan>
look forward

If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries. - Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.

Tom told me he had nothing to look forward to. - Tom bana sabırsızlıkla beklediği bir şeyi olmadığını söyledi.

<span class="word-self">beklespan>
hold#on
<span class="word-self">beklespan>
look#forward
<span class="word-self">beklespan> de gör
wait and see
<span class="word-self">beklespan> de gör
wait and find out
<span class="word-self">beklespan> ve gör
wait and see
<span class="word-self">beklespan> ve gör politikası
(Hukuk) wait and see policy
biraz <span class="word-self">beklespan>
wait a little
spor <span class="word-self">beklespan>
(Bilgisayar) sports wait
yolculuk <span class="word-self">beklespan>
(Bilgisayar) travel wait
bekle-
المفضلات