bağcı

listen to the pronunciation of bağcı
التركية - الإنجليزية
vigneron
one who cultivates vines for winemaking
vinedresser
grape grower
vine grower
vinegrower
viticulturist
bağ
connection

He got the job by virtue of his father's connections. - O, babasının bağlantıları sayesinde işi aldı.

With your connections, you should be able to find a job for Tom. - Bağlantıların ile, Tom için bir iş bulabilmelisin.

bağ
link

A chain is made up of many links. - Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.

Tom linked to my website from his blog. - Tom bloğundan benim siteme bağlandı.

bağ
{i} vineyard
bağ
bond

There is a strong bond between the brothers. - Erkek kardeşler arasında güçlü bir bağ vardır.

Which is longer, a single bond or a double bond? - Hangisi daha uzun? Bir tek bağ mı yoksa bir çift bağ mı?

bağ
tie

They tied the thief to the tree. - Onlar hırsızı ağaca bağladılar.

We were tied to our decision because we signed the contract. - Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.

bağ
{i} relationship
bağ
{i} daughter

I shall win the king's daughter! they both cried. - Kralın kızını kazanmalıyım! diye bağırdı ikisi de.

The mother tied a ribbon in her daughter's hair. - Anne, kızının saçına bir kurdele bağladı.

bağ
nexus
bağ
tie, cord; bandage; bunch, sheaf; relation, connection; bond; ligament; impediment, restraint
bağ
string

Tom attached the string to the kite. - Tom ipi uçurtmaya bağladı.

Tom wrapped the package and tied it with strings. - Tom paketi sardı ve iplerle bağladı.

bağ
{i} noose
bağ
as
bağ
{i} knot

Tom taught me how to tie a square knot. - Tom bana bir kare düğümü nasıl bağlayacağımı öğretti.

I showed Tom how to tie some knots. - Bazı düğümleri nasıl bağlayacağımı Tom'a gösterdim.

bağ
{i} cord

He connected the cord to the machine. - O, kordonu makineye bağladı.

A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord. - Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.

bağ
chain

A chain is made up of many links. - Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.

The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet. - Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.

bağ
so
bağ
{i} lace

Tom bought new laces for his shoes. - Tom ayakkabıları için yeni bağcıklar aldı.

Tom tied his shoe laces. - Tom ayakkabı bağlarını bağladı.

bağ
contact

How did you make contact? - Nasıl bağlantı kurdun?

She wasn't able to contact him by phone. - O, telefonla onunla bağlantı kuramadı.

bağ
(Bilgisayar,Teknik) connector
bağ
(Bilgisayar) hyperlink
bağ
(Biyoloji) isthmus
bağ
restraint
bağ
interconnect

Everything is interconnected. - Her şey birbirine bağlıdır.

Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected. - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.

bağ
couple
bağ
(Askeri) ammunition clip
bağ
though

She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college. - Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.

Have you ever thought about donating your organs after you die? - Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?

bağ
(İnşaat) anchorage
bağ
like

You were shouting at her and I don't like that. - Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.

What did the experimental set-up look like? What was connected to what and how? - Deneysel kurulum neye benziyordu? Ne neye ve nasıl bağlıydı?

bağ
ligature

Sami used a ligature to strangle Layla. - Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.

bağ
ligament

I tore a ligament in my knee and had to have surgery. - Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.

He tore his ligament. - O, bağ dokusunu yırttı.

bağ
brace
bağ
fastener

Push buttons are a practical fastener for children's clothes. - İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.

bağ
yoke
bağ
correlate
bağ
fascia
bağ
copulation
bağ
desmo
bağ
noose; relation
bağ
bandage
bağ
fastening
bağ
vinculum
bağ
binder
bağ
connexion
bağ
linkup
bağ
poet. garden; orchard
bağ
copula
bağ
alliance
bağ
header
bağ
linkage
bağ
trabecula
bağ
{i} relation

Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation. - En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.

bağ
{f} binding

This agreement is binding on all parties. - Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.

A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant. - Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.

bağ
whether

Whether we go or not depends on the weather. - Gidip gitmeyeceğimiz havaya bağlı.

Whether you will succeed or not depends on your efforts. - Başarılı olup olmayacağın çabalarına bağlıdır.

bağ
bridle
bağ
{i} truss
bağ
till
bağ
coupling
bağ
while

He tied his dog up to the tree while he went into the store. - O dükkana giderken köpeğini ağaca bağladı

For a while, I was really addicted to cola and drank it every day. - Bir süredir kola bağımlısı oldum ve onu her gün içtim.

bağ
neither
bağ
whereas
bağ
whence
bağ
hitch

Tom tied his horse to the hitching post. - Tom atını bağlama direğine bağladı.

The horse began to protest as soon as it was hitched to the cart. - At arabaya bağlanır bağlanmaz protesto etmeye başladı.

bağ
fasten

Fasten your seatbelt. - Emniyet kemerini bağla.

Fasten your seat belt when you drive. - Araba kullanırken emniyet kemerinizi bağlayın.

bağ
beginnings
bağ
lest
bağ
than

Thank you for the donation. - Bağış için teşekkürler.

On Children's Day, more than 50 bicycles were donated. - Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.

bağ
{i} bonding
bağ
syndesmo
التركية - التركية
Bağ yetiştirip ürününü satan kimse
Bağlayan veya soğuk haddehaneden çıkan metal şerit bobinlere bant yapıştıran (kimse)
üzüm yetiştiren
bağvan
(Osmanlı Dönemi) KERRAM
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) f. Büyük bahçe. Bostan
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asması
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asmaları bulunan yer
bağ
Meyve bahçesi
bağ
Bir halat üzerine atılan sağlam, düzgün ve istendiğinde kolayca çözülebilen her türlü düğüm
bağ
Asmalık
bağ
İlgi, ilişki, rabıta
bağ
Sargı
bağ
Bağlam, deste, demet. İlgi, ilişki, rabıta: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür."- Anayasa
bağ
Nota yazarken yan yana gelen aynı veya farklı değerdeki notaların birbirine bağlanarak çalınacağını belirtmek için yapılan yay biçimindeki işaret. Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası: "Üzümünü ye de bağını sorma."- Atasözü
bağ
Kemikleri birbirine bağlamaya, iç organları yerinde tutmaya yarayan lif demeti
bağ
Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel gibi düğümlenebilir nesne
bağ
Bağlam, deste, demet
bağ
üzüm bahçesi
bağ
üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu, üzüm yetiştirilen toprak parçası
bağ
Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası
göz bağcı
Göz bağı yapan kimse, illüzyonist
kasık bağcı
Kasık bağı yapan veya satan kimse
bağcı
المفضلات