You are just the same as you always were.
- Her zaman olduğun gibi aynısın.
I have bought the same camera as you have.
- Senin aldığın kameranın aynısını aldım.
They wore identical dresses.
- Onlar aynı elbiseleri giydiler.
Your chair is identical to mine.
- Senin sandalyen benimki ile tamamen aynı.
Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.
- Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
All of the students have to wear the same uniform.
- Öğrencilerin hepsi aynı üniformayı giymek zorundadırlar.
The man drove his car at a uniform speed.
- Adam arabasını aynı hızda sürdü.
We treat all visitors alike.
- Biz bütün ziyaretçilere aynı davranırız.
These pencils might look alike but they're not the same.
- Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
The Eiffel Tower is in the same city as the Louvre Museum.
- Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi ile aynı şehirdedir.
When I grow up I want to be just like my Dad.
- Büyüyünce aynı babam gibi olmak istiyorum.
She's a witch, just like her mother.
- O bir cadı, aynı annesi gibi.
I'm sorry, I'll pay you back in kind.
- Özür dilerim. Aynı şekilde sana geri ödeyeceğim.
The rebels did not only take hostages, but also set the entire village on fire.
- İsyancılar sadece rehine almadılar, aynı zamanda tüm köyü ateşe verdiler.
Computers almost always have the same price. Maybe the prices are set according to the customers' buying ability.
- Bilgisayarlar neredeyse her zaman aynı fiyata sahiptir. Belki fiyatlar müşterinin satın alma yeteneğine göre belirlenir.
Tom clicked on the thumbnail so he could see a larger version of the same image.
- Tom aynı görüntünün daha büyük versiyonunu görebilsin diye minyatür çizim üzerine tıkladı.
Marcus had scratched a door; the very one I had just entered moments ago, with a pen that had run out of ink - Marcus birkaç dakika önce girmiş olduğum aynı kapıyı mürekkebi tükenmiş bir kalemle çizdi.
Going to Europe is very exciting, but also scary.
- Avrupa'ya gitmek çok heyecan verici ama aynı zamanda korkutucu.
You have made the very same mistake again.
- Aynı hatayı tekrar yaptın.
We are all one on that point.
- Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
This is the same type of camera as the one I lost.
- Bu kaybettiğim kamera ile aynı tip kamera.
Sami and his identical twin, Farid, dressed identically.
- Sami ve tek yumurta ikizi Ferit, aynı şekilde giyiniyordu.
It smells like Tom is wearing the same perfume that Mary is.
- Tom, Mary'nin kullandığı aynı parfümü kullanıyor gibi kokuyor.
Roger liked writing songs. He also liked to perform his own songs on the stage.
- Roger şarkı yazmayı seviyordu. Aynı zamanda kendi şarkılarını sahnede söylemeyi de seviyordu.
You have made the very same mistake again.
- Aynı hatayı tekrar yaptın.
I was just saying the very same thing to John.
- Ben sadece aynısını John'a söylüyordum.
These pencils might look alike but they're not the same.
- Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.
The law is equal for all.
- Kanun herkes için aynıdır.
College students should study hard, but equally they should also make time for an active social life.
- Üniversite öğrencilerinin sıkı çalışmaları gerekir, ama aynı derecede onların aktif bir sosyal yaşam için de zaman ayırmaları gerekir.
Your personal computer is identical with mine.
- Kişisel bilgisayarın benimki ile aynı.
Your chair is identical to mine.
- Senin sandalyen benimki ile tamamen aynı.
Even if all agree, all can be wrong.
- Herkes aynı fikirde olsa bile, hepsi hatalı olabilir.
Mary not only denied that she was Tom's friend, but that she even knew him.
- Mary sadece Tom'un arkadaşı olduğunu değil aynı zamanda onu tanıdığını bile reddetti.
We've run into similar problems before.
- Aynı sorunlarla daha önce yüz yüze geldik.
Many people make similar mistakes.
- Çoğu insan aynı hataları yapar.