I would like to request a short recess.
 - Ben kısa bir ara rica etmek istiyorum.
May we have a short recess?
 - Kısa bir ara verebilir miyiz?
If the car breaks down, we'll walk.
 - Araba bozulursa, yürürüz.
She spoke for 30 minutes without a break.
 - O, ara vermeden 30 dakika boyunca konuştu.
Leave a space between the lines.
 - Satırlar arasında bir boşluk bırak.
Between space and time.
 - Uzay ve zaman arasında.
She searched for her granddaughter who had been taken away.
 - O kaçırılan torununu aradı.
You can search words, and get translations. But it's not exactly a typical dictionary.
 - Sözcükleri arayabilir ve çevirileri alabilirsiniz. Ama o, tam olarak tipik bir sözlük değildir.
I visit my friend's house at intervals.
 - Ben arkadaşımın evinini aralıklarla ziyaret ederim.
The volcano erupts at regular intervals.
 - Volkan düzenli aralıklarla püskürür.
There is a wide gap in the opinions between the two students.
 - İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.
The gap between rich and poor is getting wider.
 - Zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da genişliyor.
He immediately sought a response.
 - Hemen bir cevap aradı.
He sought shelter from the rain.
 - O, yağmurdan dolayı sığınak aradı.
Let's take time out to elaborate a strategy.
 - Bir stratejiyi özenle hazırlamak için ara verelim.
In the interim, please send all communications to Tom.
 - Ara sıra lütfen tüm iletileri Tom'a gönderin.
Why don't you look for Tom?
 - Niçin Tom'u aramıyorsun?
The police promised Tom that they would look for his daughter.
 - Polis Tom'a onun kızını arayacağına söz verdi.
Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there.
 - Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.
Ye shall seek me, and shall not find me; and where I am, thither ye cannot come.
 - Beni arayacaksınız ama bulamayacaksınız. Ve benim bulunduğum yere siz gelemezsiniz.
Motorists must leave at least a metre-wide buffer when passing cyclists.
 - Motorlu araç kullananlar, bisikletlileri geçerken en az bir metre emniyet mesafesi bırakmak zorundalar.
I don't see any relation between the two problems.
 - O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.
We must maintain the friendly relations between Japan and the U.S.
 - Japonya ve ABD arasındaki arkadaşça ilişkileri sürdürmeliyiz.
The human eye is blind to nearly the entire electromagnetic spectrum, except for the very narrow range of light that falls in what we call the visible range.
 - İnsan gözü görülebilir aralık dediğimiz çok dar ışık aralığı hariç neredeyse tüm elektromanyetik spektrum için kördür,
They're just out of my price range.
 - Onlar benim fiyat aralığının dışında.
A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
 - Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
How about stopping the car and taking a rest?
 - Arabayı durdurmaya ve biraz dinlenmeye ne dersin?
There is only a marginal difference between the two.
 - İkisi arasında sadece marjinal bir fark var.
This car dealership has very thin profit margins.
 - Bu araba bayiliğinin çok ince kar marjları var.
Tom called about half an hour ago.
 - Yaklaşık bir saat önce Tom aradı.
Tom noticed a half-eaten hamburger on the dashboard of Mary's car.
 - Tom Mary'nin arabasının torpido gözünde yarısı yenmiş bir hamburger fark etti.
I still have a scar on my left leg from a car accident I was in when I was thirteen years old.
 - On üç yaşındayken içinde bulunduğum bir araba kazasından dolayı hâlâ sol bacağımda bir izim var.
Tom is the legal owner of this piece of land.
 - Tom bu arazinin yasal sahibidir.
Tom threw rocks at Mary's window in the middle of the night to get her attention, but he ended up breaking her window instead and Mary's father called the cops.
 - Tom onun dikkatini çekmek için gecenin ortasında Mary'nin penceresine taşlar attı fakat bunun yerine onun camını kırarak sonuçlandı ve Mary'nin babası polisi aradı.
I'm in the middle of a meeting. Could I call you back later?
 - Bir toplantının ortasındayım. Sizi daha sonra tekrar arayabilir miyim?
The car went out of control and pitched headlong into the river.
 - Araba kontrolden çıktı paldır küldür nehre düştü.
The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties.
 - ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.
There were Jews in Arab countries before the partition of Palestine.
 - Arap ülkelerinde Filistin'in bölünmesinden önce Yahudiler vardı.
Please put a comma between the two main clauses.
 - Lütfen iki ana cümlenin arasına virgül koyun.
Do you know how to use these command line tools?
 - Bu komut satırı araçlarının nasıl kullanılacağını biliyor musunuz?
Meanwhile, we depict aliens doing really weird stuff.
 - Bu arada, Biz garip şeyler yapan uzaylıları tanımlıyoruz.
Meanwhile, you can stay with us.
 - Bu arada, bizimle kalabilirsin.
Tom is on good terms with Mary.
 - Tom'un Mary ile arası iyidir.
I hear you're on bad terms with Owen.
 - Owen'la aranızın iyi olmadığını duydum.
She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate.
 - İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.
When is the intermission?
 - Perde arası ne zaman?
Arriving at the airport, I called her up.
 - Havaalanına vardığımda onu aradım.
Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting.
 - Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.
I thought you'd be out searching for Tom.
 - Tom'u aramak için dışarıda olacağını düşündüm.
All in all, after ten years of searching, my friend got married to a girl from the Slantsy region.
 - Her şeyi düşünerek, on yıllık araştırmadan sonra, arkadaşım Slantsy bölgesinden bir kızla evlendi.
Let's take a short pause.
 - Kısa bir ara verelim.
We should sometimes pause to think.
 - Düşünmek için bazen ara vermeliyiz.
You should look up this word.
 - Bu kelimeyi aramalıyız.
It is a good habit to look up new words in a dictionary.
 - Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.
Tom isn't seeking asylum.
 - Tom sığınma aramıyor.
Believe those who are seeking truth and doubt those who have found it.
 - Gerçeği arayanlara inan ve onu bulanlardan kuşkulan.
In the case of fire, dial 119.
 - Yangın durumunda, 119'u arayın.
Could you dial for me? The telephone is too high.
 - Benim için arar mısın? Telefon çok yüksekte.
Tom will assist you in your search for Mary.
 - Tom Mary'yi aramanda sana yardım edecek.
I need to search for my pen.
 - Dolma kalemimi aramalıyım.
Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class.
 - Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.
She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate.
 - İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.
It was raining all day long without intermission.
 - Ara vermeden bütün gün boyunca yağmur yağıyordu.
When is the intermission?
 - Perde arası ne zaman?
Interpreters mediate between different cultures.
 - Çevirmenler farklı kültürler arasında aracılık ederler.
He mediated between the two parties.
 - O iki parti arasında aracılık yaptı.
The policeman was checking the cars one-by-one.
 - Polis, arabaları tek-tek kontrol ediyordu.
We're still checking into it.
 - Onu hâlâ araştırıyoruz.
Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force.
 - Snorri Sturluson'un hikayeleri diğer şeylerin arasında Hristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.
Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
 - Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
I'm doing some history research and would like to ask you a few questions.
 - Biraz geçmişi araştırma yapıyorum, ve size birkaç soru sormak istiyorum.
Tom is always spacing out in class.
 - Tom her zaman derse ara veriyor.
Every now and then, I play tennis for recreation.
 - Ara sıra eğlence için tenis oynarım.
Sometimes he drives to work.
 - O bazen işe arabayla gider.
Do you know how to drive a car?
 - Nasıl araba süreceğini biliyor musun?
I heard that the distance between Tokyo and Osaka is about 10 km.
 - Tokyo ve Osaka arasındaki mesafe yaklaşık 10 kilometreymiş diye duydum.
There is a distance of four fingers between the eyes and the ears.
 - Gözler ve kulaklar arasında dört parmaklık bir mesafe vardır.