O her zaman biriyle uyuşmazlık içinde gibi görünüyor.
 - He seems to be always in conflict with someone.
Ben çatışmadan kaçınmaya çalıştım.
 - I tried to avoid conflict.
Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı.
 - The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism.
Anlaşmazlık tırmanıyor.
 - The conflict escalates.
Dan ve Linda arasında bir anlaşmazlık vardı.
 - There had never been a conflict between Dan and Linda.