Olanaksız geliyor ama gerçek.
 - It sounds impossible, but it's true.
Bu görevi tamamlamak benim için olanaksız.
 - This task is impossible for me to accomplish.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
 - Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
 - Allen was given a problem that was impossible to solve.
Bugün ütopya gerçekleşebilir bir imkansızlık anlamına geliyor.
 - Utopia today means a realisable impossibility.
Meeting the deadline is an impossibility; there is no way we can be ready in time.