akıcı

listen to the pronunciation of akıcı
التركية - الإنجليزية
fluent

If he's fluent in English, I'll hire him. - Eğer o, İngilizcede akıcı ise, onu çalıştıracağım.

Tom isn't a fluent speaker of French. - Tom Fransızcayı akıcı olarak konuşan biri değildir.

fluid

I don't speak English as fluidly as Naomi does. - Ben Naomi'nin yaptığı kadar akıcı İngilizce konuşmam.

smooth
flowing
fastmoving
speaking

I'll have you all speaking fluent English within a year. - Bir yıl içinde hepinizi akıcı İngilizce konuşturacağım.

I heard her speaking English as fluently as an American. - Onun Amerikalı kadar akıcı bir biçimde İngilizce konuştuğunu duydum.

smooth, easy, fluid, fluent
torrential
diffluent
liquid
fluid, flowing (substance)
voluble
fluid, liquid; (dil) fluent; fluently
runny
mellifluous
(Dilbilim) glide
volubly
{s} facile
akıcı anlatım
fluency
akıcı biçimde
fluently

I want to be able to speak French fluently. - Fransızcayı akıcı biçimde konuşabilmeyi istiyorum.

I'd like to speak French fluently. - Fransızcayı akıcı biçimde konuşmak istiyorum.

akıcı madde
fluid
akıcı söz
word fluency
akıcı bir dille yazmak
have a fluent pen
akıcı bir tarzla
facilely
akıcı bir yazı dili olmak
have a fluent pen
akıcı bir şekilde
fluently

David can speak French fluently. - David Fransızcayı akıcı bir şekilde konuşabilir.

He speaks English fluently. - O, akıcı bir şekilde İngilizce konuşuyor.

akıcı ingilizce konuşmak
speak fluent english
akıcı konuşan
voluble
akıcı konuşmak
to be fluent in, to speak fluently
akıcı olmak
flow
akıcı ünsüz
phonetics liquid consonant
akıcı ıngilizce konuşmak
be fluent in English
akıcı şekilde konuşmak
be fluent in
التركية - التركية
Akma özelliği olan
Kolay söylenebilen, okunabilen, anlamca açık (anlatım), selis: "Yurdumuzda yirmi yıl kaldığı için akıcı bir Türkçesi var."- H. Taner
Kolay söylenebilen, okunabilen, anlamca açık (anlatım), selis
akıcı ünsüz
Ciğerlerden gelen havanın, ağız boşluğundaki yarı kapalı bir engele çarpmasıyla oluşan bol sesli ünsüz (r, l, ğ, y)