I'm sorry, I've forgotten your name.
- Affedersiniz, adınızı unuttum.
I'm sorry, could you say that again?
- Affedersiniz, onu tekrar söyler misiniz?
Excuse me, but I feel sick.
- Affedersiniz, ama hasta hissediyorum.
Excuse me, can you tell me how to get to Central Park?
- Affedersiniz, Central Park'a nasıl gidebileceğimi bana söyleyebilir misiniz?
Sorry, I didn't hear.
- Affedersiniz, duymadım.
I'm sorry, but I didn't catch what you said.
- Affedersiniz fakat söylediğinizi anlamadım.
Pardon me, what place is this?
- Affedersiniz, burası hangi yerdir.
Pardon me, but that is my racket.
- Affedersiniz, ama o benim raketim.
Sorry. I didn't mean to bother you.
- Afedersiniz. Sizi rahatsız etmek istememiştim.
Pardon me, do you speak English?
- Afedersiniz, İngilizce konuşur musunuz?
Pardon me, where is your restroom?
- Afedersiniz, tuvaletiniz nerede?
Excuse me, do you know what time it is?
- Afedersiniz, saatin kaç olduğunu biliyor musunuz?
Excuse me, who is this woman?
- Afedersiniz, bu kadın kim?
I certainly don't condone that.
- Kesinlikle onu affetmem.
I lied. Please forgive.
- Yalan söyledim. Lütfen affet.
Forgive me Father for I have sinned.
- Günah işlediğim için beni affet Tanrım.
Tom forgave Mary for losing all his money.
- Tom bütün parasını kaybettiği için Mary'yi affetti.
Tom forgave Mary on his deathbed.
- Tom Mary'yi ölüm döşeğinde affetti.
You'll have to excuse me.
- Beni affetmek zorunda kalacaksın.
My mother excused his mistake.
- Annem onun hatasını affetti.
Excuse me, do you know what time it is?
- Afedersiniz, saatin kaç olduğunu biliyor musunuz?
Excuse me, who is this woman?
- Afedersiniz, bu kadın kim?
We have already forgiven you.
- Biz zaten sizi affettik.
You've never forgiven me, have you?
- Beni hiç affetmedin, değil mi?