önümde

listen to the pronunciation of önümde
التركية - الإنجليزية
in front of me

The car that's in front of me is Karam's. - Önümdeki araba Karam'ın.

He walked in front of me. - O, benim önümde yürüdü.

ön
preliminary

A preliminary hearing is scheduled for October 20th. - Bir ön duruşma 20 Ekim'de planlanıyor.

ön
face

I have seen that face somewhere before. - O yüzü daha önce bir yerde gördüm.

What is old age? First you forget names, then you forget faces, then you forget to pull your zipper up, then you forget to pull it down. - Yaşlılık nedir? Önce isimleri unutursun, sonra yüzleri unutursun, sonra fermuarını çekmeyi unutursun, sonra onu indirmeyi unutursun.

ön
{s} anterior
ön
front

The car is parked in front of the building. - Araba, binanın önüne park edildi.

There is a lake in front of my house. - Evimin önünde bir göl var.

ön
forward

He took a step forward. - O, öne doğru bir adım attı.

The old man leaned forward and asked his wife with a soft voice. - Yaşlı adam öne doğru eğildi ve karısına yumuşak bir sesle sordu.

ön
first

We'll go to Hong Kong first, and then we'll go to Singapore. - Önce Hong Kong'a gideceğiz ve sonra Singapura gideceğiz.

Two weeks ago, I visited Disneyland for the first time. - İki hafta önce, ilk kez Disneyland ziyaret ettim.

ön
(Dilbilim) proto
ön
(Bilgisayar,Dilbilim) initial

Tom carved his initials on the large oak tree in front of the school. - Tom okulun önündeki büyük meşe ağacına adının baş harflerini kazıdı.

ön
primary

Where to go and what to see were my primary concerns. - Nereye gideceğim ve ne göreceğim benim öncelikli ilgilerim.

My primary concern is your safety. - Benim öncelikli ilgim sizin güvenliğinizdir.

ön
(Tıp) posterior
ön
pre-

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

ön
foreground

The couch is in the foreground next to the table. - Kanepe masanın yanında ön tarafta.

ön
fore

According to the weather forecast, the rainy season will set in next week. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.

Water, forests, and minerals are important natural resources. - Su, ormanlar ve mineraller önemli doğal kaynaklardır.

ön
ventral
ön
frontal
ön
pre

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

We have to take steps to prevent air pollution. - Hava kirliliğini önlemek için tedbirler almalıyız.

ön
precursor
ön
the front

Tom and Mary usually like to sit in the front row. - Tom ve Mary genellikle ön sırada oturmaktan hoşlanırlar.

Tom was sitting in the front of the bus. - Tom otobüsün önünde oturuyordu.

ön
prelımınary
ön
at the front
ön
pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

They know the importance of protecting the earth. - Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.

Ön
(Diş Hekimliği) vestibule
ön
the time immediately before one, the immediate future
ön
presence

This is not a joke to be told in the presence of your parents. - Bu, ailenin gözünün önünde anlatılacak bir fıkra değil.

At the party, one of his political opponents humiliated him in the presence of many guests. - Partide,onun politik rakiplerinden biri onu birçok misafirin önünde küçük düşürdü.

ön
initiative
ön
front; front part (of)
ön
ante

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

ön
front; foreground; face; breast, chest; the future; front, foremost, forward; fore; prior; preparatory, preliminary; anterior, frontal
ön
space in front (of)
ön
precursory
ön
front; foremost; preliminary
ön
windshield

You should keep your windshield clean. - Ön camı temiz tutmalısın.

Tom wrote his name on every dirty car windshield in the parking lot. - Tom otoparktaki her kirli araba ön camına adını yazdı.

ön
windscreen
ön
advance

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.

التركية - التركية

تعريف önümde في التركية التركية القاموس.

Ön
(Osmanlı Dönemi) KUDDAMÎ
ön
Bir kimsenin ilerisi: "Bir aralık önümüzden şarkı sesleri geldi."- S. F. Abasıyanık
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı: "Beş on kişi, köşkün önünde toplandık."- M. Ş. Esendal
ön
Bir kimsenin ilerisi
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü: "Uçuk siyah renkli çarşaf pelerinin önü açık."- P. Safa
ön
Civar, yöre
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı: "Altmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim."- B. Felek
ön
Bazı kelimelerin başına getirilerek kelimenin anlamına "önce olan" veya "ilk kavramı" katar
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan: "Ben, Anafartalar'da Mustafa Kemal'in bulunduğu en ön siperlerde de kurşun attım."- A. Gündüz
ön
Yakın gelecek zaman
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan
ön
pişigah