Tom kavga etmekten hoşlanmaz.
- Tom doesn't like fighting.
Seninle kavga etmek istemiyorum.
- I don't want to fight you.
Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.
- A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death.
Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
- Americans simply had no desire to fight.
Onlar dövüşmeyi reddetti.
- They refused to fight.
Tom seninle dövüşmeyecek kadar akıllıdır.
- Tom knows better than to fight with you.
Tom kavgaya karışmak istemiyordu, fakat başka seçeneği yoktu.
- Tom didn't want to get involved in the fight, but he had no choice.
Sınır kavgaları yaygındı.
- Border fights were common.
Döğüşmekten başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no alternative but to fight.
İsyancı kuvvetler döğüşmek için hazırlandı.
- Rebel forces prepared to fight.
Amerikan Donanması savaşmaya hazırdı.
- The American Navy was ready to fight.
Farragut, New Orleans'ı savaş olmadan ele geçirdi.
- Farragut captured New Orleans without a fight.
Ben kendi savaşımı veriyorum.
- I fight my own battles.