yararlanmak

listen to the pronunciation of yararlanmak
Türkçe - İngilizce
benefit from
benefit
draw on
take advantage of

I don't want to take advantage of them. - Onlardan yararlanmak istemiyorum.

I want to take advantage of the opportunity to speak to the governor. - Ben vali ile konuşma fırsatından yararlanmak istiyorum.

enjoy
impose
make use of
(deyim) play upon
avail oneself of
cash in
harness
utilise
avail oneself of something
capitalize on
parlay
practice upon
refer
capitalize
practise on
turn to account
to make use of, to utilize, to benefit (from/by), to take advantage of, to cash in (on sth), to capitalize on sth, to avail oneself of, to draw on/upon sth, to utilize
pass over
use
rejoice in
profit
(Hukuk) to exploit, to avail, to enjoy, to resort to
put account
practise upon
to benefit from, profit from, make good use of; to utilize
profit by
avail oneself of smth
pass up
practice on
utilize
avail
get round
yarar
advantage

He took advantage of the opportunity to visit the museum. - O,müzeyi ziyaret etme fırsatından yararlandı.

He often takes advantage of her ignorance. - O, sık sık onun cahilliğinden yararlanır.

yarar
profit

I hope the interview would be of profit. - Umarım mülakat yararlı olur.

She profited from her stay in London and considerably improved her English. - O, Londra'da kalmaktan yararlandı ve İngilizcesini büyük ölçüde geliştirdi.

yarar
benefit

He's not my boyfriend, it's just platonic love with benefits! - O, benim erkek arkadaşım değil, sadece yararı olan platonik aşk.

I think that this material is of benefit to everyone. - Bu malzemenin herkes için yararlı olduğunu düşünüyorum.

yarar
gain

We're gonna make sure that no one is taking advantage of the American people for their own short-term gain. - Biz hiç kimsenin kendi kısa vadeli kazançları için Amerikan halkından yararlanmadıklarından emin olacağız.

yarar
utility

Their furniture was chosen for utility rather than style. - Onların mobilyaları, tarz yerine yarar için seçildi.

yarar
{i} use

All my efforts turned out to be useless. - Tüm çabalarımın yararsız olduğu ortaya çıktı.

Properly used, certain poisons will prove beneficial. - Uygun şekilde kullanılırsa, belirli zehirler yararlı olacaktır.

en iyi şekilde yararlanmak
make the most of
yarar
point

I told you it wasn't pointless. - Sana bunun yararsız olmadığını söyledim.

We realized it was pointless. - Bunun yararsız olduğunu fark ettik.

yarar
interest

Are you sure this is in Tom's best interest? - Bunun Tom'un yararına olduğuna emin misin?

This book isn't just interesting, but also useful. - Bu kitap sadece ilginç değil, aynı zamanda yararlı.

yarar
virtue
yarar
(Ticaret) boor
yarar
expediency
yarar
good

He put her savings to good use. - O, tasarruflarını yararlı şeylere yatırdı.

The only useful knowledge is that which teaches us how to seek what is good and avoid what is evil. - Tek yararlı bilgi iyi olanı nasıl arayacağımızı ve kötü olandan nasıl kaçınacağımızı öğretendir.

yarar
useful

That's not a useful piece of information. - O, yararlı bir bilgi parçası değil.

All models are wrong, but some are useful. - Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı.

yarar
(Biyokimya) availment
yarar
usefulness

Usefulness must be combined with pleasantness. - Yararlılık keyif ile birleştirilmelidir.

yararlanma
(İnşaat) beneficial occupancy
yararlanma
injury
yarar
behoof
yarar
service
yarar
serviceability
yararlanma
utilization
yarar
{i} convenience

I urged Keiko to stop using people for her own convenience. - Kendi yararı için insanları kullanmayı bırakması için Keiko'ya baskı yaptım.

The public convenience should be respected. - Kamu yararına saygı duyulmalıdır.

iyilik görmek, yararlanmak
good to see, to take advantage
yarar
benefıt
fırsattan yararlanmak
to take advantage of an opportunity
olabildiğince yararlanmak
make the best of
sözlükten yararlanmak
refer to a dictionary
yarar
(Hukuk) interest, benefit, advantage
yarar
account
yarar
grist to the mill
yarar
efficacy
yarar
benefit, profit; advantage
yarar
useful, serviceable; use, service; advantage, benefit, profit, interest
yarar
avail

Is there any help available? - İşe yarar bir yardım var mı?

You had better avail yourself of this opportunity. - Bu fırsattan yararlansan iyi olur.

yarar
(someone, something) who/which is useful to (someone); who/which is good for, who/which serves the purpose of
yarar
stead
yarar
serviceable
yararlanma
benefitting from; utilizing
yararlanma
enjoyment
yararlanma
resort
yararlanmak