You don't want to get lost, so take your mother's hand.
- Kaybolmak istemiyorsun, bu yüzden annenin elini tut.
We don't want to get lost.
- Kaybolmak istemiyoruz.
I don't want to lose.
- Kaybolmak istemiyorum.
I wanted to disappear.
- Ortadan kaybolmak istedim.
I want to leave, disappear, forget everything and everyone.
- Ben her şeyi ve herkesi unutmak, kaybolmak ve terk etmek istiyorum.
Tom wants to disappear.
- Tom gözden kaybolmak istiyor.
To my amazement, it disappeared in an instant.
- Benim için sürpriz oldu, o bir anda gözden kayboldu.
Tom disappeared without a trace.
- Tom bir iz bırakmadan ortadan kayboldu.
There was no proof that Fadil was connected to Layla's disappearance.
- Fadıl'ın Leyla'nın ortadan kaybolmasıyla ilişkili olduğuyla ilgili hiç kanıt yoktu.
Does globalisation mean the disappearance of local sluts?
- Küreselleşme, yerel fahişelerin kaybolması anlamına mı geliyor?
Experts are worried about the loss of sea ice in the Arctic.
- Uzmanlar, Arctic'teki deniz buzunun kaybolmasından endişe ediyorlar.
The loss of their mother grieved them very much.
- Annelerinin kaybolması onları çok üzdü.
Wherever I may go, I will get lost.
- Nereye gidersem gideyim, ben kaybolurum.
I am afraid that you will get lost.
- Kaybolmuş olabileceğinden korkuyorum.
You can't get lost in big cities; there are maps everywhere!
- Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!
I am afraid that you will get lost.
- Kaybolmuş olabileceğinden korkuyorum.
Just don't disappear.
- Sadece gözden kaybolma.
You have to disappear.
- Ortadan kaybolmak zorundasın.