You'll have to get off at the bank and take the A52.
- Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın.
I will have to take on someone to do Tom's work.
- Tom'un işini yapacak birini almak zorunda kalacağım.
It is better to give than to receive.
- Vermek almaktan daha iyidir.
I think she would be happy to receive a new computer.
- Sanırım o yeni bir bilgisayar almaktan mutlu olur.
It is impossible to obtain the services of a tradesman in January in Australia. They are all on holiday.
- Avustralya'da ocak ayında esnaf hizmetini almak mümkün değildir. Onların hepsi tatildedirler.
I did everything I could to obtain this price.
- Bu fiyata almak için elimden gelen her şeyi yaptım.
Since Mac wants to buy a new Mustang, he is saving money.
- Mac bir yabani at almak istediğinden dolayı para biriktiriyor.
I would like to buy some aspirin.
- Aspirin almak istiyorum.
Tom bent over to pick up a coin that was on the floor.
- Tom yerdeki parayı almak için eğildi.
Tom and John went to the bar last night to pick up some girls.
- Tom ve John bazı kızları almak için dün gece bara gittiler.
The bus stopped to pick up passengers.
- Otobüs yolcuları almak için durdu.
I'll come to pick it up later.
- Onu almak için daha sonra geleceğim.
Tom opened the drawer to get a calculator.
- Tom hesap makinesini almak için çekmeceyi açtı.
I opened the drawer to get a pencil.
- Bir kurşun kalem almak için çekmeceyi açtım.
I'd like to borrow fifty dollars from you.
- Senden elli dolar ödünç almak istiyorum.
One way to get money was to borrow it.
- Para almanın bir yolu onu ödünç almaktı.
It is impossible to obtain the services of a tradesman in January in Australia. They are all on holiday.
- Avustralya'da ocak ayında esnaf hizmetini almak mümkün değildir. Onların hepsi tatildedirler.
They are saving their money for the purchase of a house.
- Bir evi satın almak için onlar paralarını tasarruf ediyorlar.
I had to borrow money to purchase the car.
- Araba almak için borç almak zorunda kaldım.
We had to remove your spleen.
- Dalağını almak zorunda kaldık.
I would have to take precautionary steps to keep him out.
- Onu içeriye sokmamak için, ihtiyati tedbirler almak zorunda kaldım.
People from all the surrounding towns traveled to Mary's farm to buy her coleslaw.
- Tüm çevre kasabalardan insanlar lâhana salatası almak için Mary'nin çiftliğine gitti.
Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
- Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
The police had to retrieve the murder weapon to prove Dan's guilt.
- Polis Dan'ın suçunu kanıtlamak için cinayet silahını geri almak zorundaydı.
I don't want to take up much of your time.
- Zamanının çoğunu almak istemiyorum.
I don't want to take up too much of your time.
- Zamanının çoğunu almak istemiyorum.
We have been studying English for three years now.
- Şimdi üç yıldır İngilizce eğitimi almaktayız.
You'll have to get off at the bank and take the A52.
- Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın.
I will have to take on someone to do Tom's work.
- Tom'un işini yapacak birini almak zorunda kalacağım.
Tom doesn't want to take on any more work.
- Tom daha fazla iş almak istemiyor.
I would like to get a camera like this.
- Bunun gibi bir kamera almak istiyorum.
I want to get that classic car no matter how expensive it is.
- Ne kadar pahalı olursa olsun, o klasik arabayı almak istiyorum.
I had to consider Tom's proposal.
- Tom'un önerisini dikkate almak zorunda kaldım.
Whose bicycle did you want to borrow?
- Kimin bisikletini ödünç almak istedin?
One way to get money was to borrow it.
- Para almanın bir yolu onu ödünç almaktı.
I want to buy a pair of ski boots.
- Ben, bir çift kayak botu satın almak istiyorum.
What do you want to buy?
- Ne satın almak istiyorsun?
I will do whatever it takes to have my revenge.
- Ben intikam almak için ne gerekiyorsa yapacağım.
So I will find a way to take revenge against you.
- Bu yüzden sana karşı intikam almak için bir yol bulacağım.
Teacher, what shall I do to inherit eternal life?
- Öğretmenim, sonsuz yaşamı miras olarak almak için ne yapayım?
It's difficult to breathe when humidity is high.
- Nem oranı yüksek olduğunda nefes almak zordur.
It's healthy to breathe deeply.
- Derin nefes almak sağlıklıdır.
All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
- Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.
Every year, a hundred and fifty thousand tourists come to this island to enjoy the impressive scenery and the wonderful beaches.
- Her yıl, yüz elli bin turist etkileyici manzara ve harika plajlardan zevk almak için bu adaya gelir.
I want to purchase property in Boston.
- Boston'da emlak satın almak istiyorum.
I would like to purchase some boots.
- Bazı botlar satın almak istiyorum.
It is easier to catch an escaped horse than to take back an escaped word.
- Kaçmış bir atı yakalamak söylenmiş bir sözü geri almaktan daha kolaydır.
It's easier to ask for forgiveness than to get permission.
- Af istemek izin almaktan daha kolaydır.
The police had to retrieve the murder weapon to prove Dan's guilt.
- Polis Dan'ın suçunu kanıtlamak için cinayet silahını geri almak zorundaydı.
Since she doesn't want to put on any more weight, she doesn't eat cake.
- O daha fazla kilo almak istemediği için kek yemez.
Tom didn't want to put on weight.
- Tom kilo almak istemiyordu.
It is very important to consider the cultural background of the family.
- Ailenin kültürel geçmişini göz önüne almak çok önemlidir.
We have to take this problem into consideration.
- Bu sorunu göz önüne almak zorundayız.
I had to borrow money to purchase the car.
- Araba almak için borç almak zorunda kaldım.
I had to borrow money to purchase the car.
- Araba almak için borç almak zorunda kaldım.
The defence attorney did his best on behalf of Tom to secure his acquittal.
- Savunma avukatı onun beraatini güvenceye almak için Tom adına elinden geleni yaptı.
I don't want to handle it.
- Onu ele almak istemiyorum.
You'll have to handle it by yourself.
- Bunu tek başına ele almak zorunda kalacaksın.
The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings.
- Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.
I have to take the chance.
- Göze almak zorundayım.
I wouldn't want to take the chance.
- Bunu göze almak istemem.
I would appreciate hearing from you soon.
- Yakında senden haber almaktan müteşekkür olacağım.
I've been looking forward to hearing from you for weeks.
- Ben haftalardır senden haber almak için can atıyorum.
Tom had to put on weight for the role.
- Tom rolü için kilo almak zoruna kaldı.
Tom didn't want to put on weight.
- Tom kilo almak istemiyordu.
Tom had to put on weight for the role.
- Tom rolü için kilo almak zoruna kaldı.
Tom didn't want to put on weight.
- Tom kilo almak istemiyordu.
Their job is to dust the furniture.
- Onların işi mobilyanın tozunu almaktır.
They want to take part in the Olympic Games.
- Olimpiyat Oyunları'nda yer almak istiyorlar.
The important thing is not to win the game, but to take part in it.
- Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.
I don't want to be involved in this affair.
- Ben bu işin içinde yer almak istemiyorum.
Whose bicycle did you want to borrow?
- Kimin bisikletini ödünç almak istedin?
I'd like to borrow fifty dollars from you.
- Senden elli dolar ödünç almak istiyorum.
Let's go grab a burger.
- Bir burger almaya gidelim.
Do you want to go grab some lunch?
- Biraz öğle yemeği almaya gitmek ister misin?
It is time to address this problem - Bu problemi ele alma zamanı geld.
Allı dağlar yücedir.