Yoksulluk tesadüf değildir. Kölelik ve apartheid gibi insan ürünüdür ve insan etkinlikleriyle ortadan kaldırılabilir.
- Poverty is not an accident. Like slavery and apartheid, it is man-made and can be removed by the actions of human beings.
Eski mobilyayı kaldırdık.
- We removed the old furniture.
İlerlememize engel olan şeyler eninde sonunda kaldırıldı.
- The obstacles to our progress have been removed at last.
Ağaçlar parktan kaldırıldı.
- Trees have been removed from the park.
Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.
- The injured were removed from the scene.
Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.
- Fadil's job kept him removed from the outside world.
Ordu, madencileri uzaklaştırmak için asker gönderdi.
- The army sent soldiers to remove the miners.
Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.
- Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt.
Bu ambalajı kaldırmak zordur.
- This packaging is hard to remove.
Tom dövmesini kaldırmak istedi.
- Tom wanted to get his tattoo removed.
Bu lekeyi çıkarmak zor olacak.
- It's going to be difficult to remove this stain.
Bu lekeyi çıkarmak imkansız olacak.
- It's going to be impossible to remove this stain.
Sadece herhangi bir şüpheyi ortadan kaldırmak için, artık ailemle birlikte yaşıyorum.
- Just to remove any doubt, I no longer live with my parents.
Bu lekeyi çıkarmak zor olacak.
- It's going to be difficult to remove this stain.
Doktorlar, kurşunu çıkarmaya korkuyorlardı.
- Doctors were afraid to remove the bullet.
Bu cümlenin ilk harfinin başında kaldırılması gereken bir boşluk var.
- There is a blank space in front of the first letter of this sentence that should be removed.
Bulaşıkları masadan kaldırdı.
- She removed the dishes from the table.
Sadece herhangi bir şüpheyi ortadan kaldırmak için, artık ailemle birlikte yaşıyorum.
- Just to remove any doubt, I no longer live with my parents.
Tüm şüpheleri ortadan kaldırmaya çalıştım.
- I tried to remove all doubt.
Tom silahını kılıfından çıkardı ve onu masaya bıraktı.
- Tom removed his pistol from his shoulder holster and laid it on the table.
Tom silahını kılıfından çıkardı.
- Tom removed his gun from his holster.
Dalağını almak zorunda kaldık.
- We had to remove your spleen.
Onu çıkartmak zorunda kaldım.
- I had to get it removed.
Dövmemi çıkartmak zorunda kaldım.
- I had to get my tattoo removed.
Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.
- Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt.
Kahve lekesini çıkarmak zordu.
- The coffee stain was difficult to remove.
Sabun kiri çıkarmaya yardım eder.
- Soap helps remove the dirt.
Ordu, madencileri uzaklaştırmak için asker gönderdi.
- The army sent soldiers to remove the miners.
Steve is my second cousin once removed.
He removed the marbles from the bag.
Die had she rather in tormenting griefe, / Then any should of falsenesse her reproue, / Or loosenesse, that she lightly did remoue.
And loke that ye ryde streyte unto Sir Lucius and sey I bydde hym in haste to remeve oute of my londys.
Shortly after this, my father removed, and settled in the same county, about ten miles above Greenville.
... the lyrics removed of that sort of ...