parçacı

listen to the pronunciation of parçacı
Türkçe - İngilizce
seller of cloth remnants
seller of piece goods; seller of spare parts
seller of piece goods
parça
piece

Please write the answer on this piece of paper. - Lütfen cevabı bu kâğıt parçasına yazınız.

I bought three pieces of furniture. - Ben üç parça mobilya satın aldım.

parça
part

Mother divided the cake into three parts. - Anne pastayı üç parçaya böldü.

Music is an important part of my life. - Müzik, hayatımın önemli bir parçasıdır.

parça
bit

When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them. - Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.

Tom brushed a bit of dirt off of his hat. - Tom şapkasındaki bir parça kiri fırçaladı.

parça
fragment

It looks like your hard disk is fragmented. - Sabit disk parçalanmış gibi görünüyor.

The American invasion of Iraq left the country devastated, fragmented and broke. - Irak'ın Amerikan istilası ülkeyi harap, parçalanmış ve beş parasız bıraktı.

parça
passage

Read this passage and translate it into Japanese. - Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.

The following passage is a quotation from a well-known fable. - Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.

parça
{i} component

He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside. - İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.

parça
{i} catch
parça
segment
parça
cake

Cutting a cake into equal pieces is rather difficult. - Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.

Mother divided the cake into three parts. - Anne pastayı üç parçaya böldü.

parça
lump

He gave him a lump of silver as big as his head. - Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.

Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there. - Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.

parça
portion

I'd like a large portion, please. - Lütfen, büyük bir parça istiyorum.

parça
{i} scrap

Mary is scraping her heels. - Mary topuklarını parçalıyor.

I wrote down his phone number on a scrap of paper. - Bir kağıt parçasına onun telefon numarasını not aldım.

parça
{i} item

That's an item from a famous company. - Bu ünlü bir şirketten bir parça.

These items are rather hard to obtain. - Bu parçaları elde etmesi oldukça zordur.

parça
{i} fraction
parça
clip
parça
stretch

The dough broke up when Tom tried to stretch it. - Tom onu germeye çalıştığında hamur parçalandı.

parça
(Politika, Siyaset) extract
parça
length
parça
chop

Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread. - Çatal ve çubuklardan önce, insanlar genellikle düz bir parça ekmek ile yemek yerdi.

And the servant came and chopped the Tree into little pieces. - Uşak geldi ve ağacı küçük parçalara ayırdı.

parça
clump
parça
clod
parça
slug 
parça
pass

The following passage is a quotation from a well-known fable. - Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.

Read this passage and translate it into Japanese. - Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.

parça
slice

Would you slice me a piece of ham, please? - Bana bir parça jambon dilimler misin?

parça
(Bilgisayar) parts

Tom divided the pie into three equal parts. - Tom pastayı üç eşit parçaya böldü.

Tom is making spare parts in a car factory. - Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.

parça
song

Did you listen to her new song? - Onun yeni parçasını dinledin mi?

parça
{i} moiety
parça
particle

Gravity is a force of attraction that exists between any two masses, any two bodies, or any two particles. - Yer çekimi herhangi iki kütle, herhangi iki organ ya da herhangi iki parçacık arasında olan bir çekim kuvvetidir.

Each kind of atom has a certain unique number of particles called protons, neutrons, and electrons in it. - Her tür atomun içinde protonlar, nötronlar ve elektronlar denilen belirli benzersiz parçacıkları vardır.

parça
(Muzik) pieces

Tom cut the pie into six pieces. - Tom pastayı altı parçaya böldü.

I bought three pieces of furniture. - Ben üç parça mobilya satın aldım.

parça
snippet
parça
quote
parça
slide
parça
chapter
parça
chick

On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas. - Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.

parça
dibs
parça
article

Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English. - İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.

parça
cut

She cut the apple in two. - O, elmayı iki parçaya ayırdı.

Tom cut his sister a piece of cake. - Tom kız kardeşine bir parça kek kesti.

parça
grain
parça
snatch
parça
dollop
parça
ounce

It's clear Tom doesn't have an ounce of humanity. - Tom'un bir parça insanlığının olmadığı açık.

parça
cantle
parça
unit

Tom didn't know that Hawaii was part of the United States. - Tom Hawaii'nin ABD'nin bir parçası olduğunu bilmiyordu.

The United States was once part of the British Empire. - Amerika Birleşik Devletleri bir zamanlar İngiliz İmparatorluğu'nun bir parçasıydı.

parça
section
parça
jot
parça
slug
parça
bar

I can rip you apart with my bare hands. - Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.

Can you break an apple in half with your bare hands? - Çıplak ellerinle bir elmayı parçalayabilir misin?

parça
text
parça
quotation

The following passage is a quotation from a well-known fable. - Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.

parça
gusset
parça
iota
parça
track

Possibly the fossilized tracks belong to animals of the Jurassic period. - Muhtemelen fosilleşmiş parçalar jura dönemi hayvanlarına aittir.

This is my favorite track on the entire disc. - Bu, bütün diskteki favori parçam.

parça
{i} tool

A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces. - Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.

I fixed the flashlight using a small tool. - Ben küçük bir parça kullanarak el fenerini onardım.

parça
attachment
parça
used as a counting word: beş parça kumaş five lengths of cloth
parça
piece (of literature, music, fine art); passage (from a piece of literature, music, or fine art)
parça
member
parça
driblet
parça
slang hashish, hash
parça
(Hukuk) article, component, fragment
parça
patch

Tom has a patch of gray in his hair. - Tom'un saçında bir parça gri var.

parça
slang pretty woman, nice piece of goods
parça
piece; fragment; bit
parça
a poor substitute for ..., a worthless thing that goes by the name of ...: bu hekim parçası this worthless individual who's supposed to be a doctor
parça
(et) gobbet
parça
batch
parça
dribblet
parça
item (in a set of several items)
parça
morsel
parça
piece; bit; fragment; particle; component; morsel; item; part; piece, song; chick; quotation, quote, passage
parça
shred

Tom shredded the lettuce. - Tom marulu parçaladı.

Tom put a bag of shredded cheese into his shopping cart. - Tom alışveriş sepetine bir kutu parçalanmış peynir koydu.

parça
(Nükleer Bilimler) substrates
parça
division
parça
remnant
parça
tablet
parça
versicle
parça
flake
parça
dregs
parça
clast
parça
smithereen
parça
fritter
parça
avulsion
parça
gobbet
parça
(İnşaat) armature
parça
gob
Türkçe - Türkçe
Kumaş toplarından artmış parçaları satan kimse
Türk Halk tiyatrosunda komiğe laf açan oyun kişisi
Tulûat Tiyatrosunda komiğe laf açan yaşlı oyuncu
Makine yedek parçaları satan kimse
Parça
(Osmanlı Dönemi) PERGÂLE
Parça
(Osmanlı Dönemi) HUZVE
Parça
(Osmanlı Dönemi) HABBE
Parça
(Osmanlı Dönemi) FİRZE
Parça
lime
Parça
(Osmanlı Dönemi) FİLK
Parça
(Osmanlı Dönemi) FİRK
parça
Birkaçı bir araya gelince bir bütünü oluşturan şeylerin her biri
parça
"benzeri", "bir örneği" gibi anlamlarda kullanılır
parça
Belirtilen durumunda bazen küçümseme ve değersiz sayma anlatır: "Bir çoban parçasısın, olmasa bile koyun / Daima eğeceksin başkalarına boyun."- K. Kamu
parça
Kısa bir süre
parça
Bir bütünden kopma, kırılma, yırtılma vb. yoluyla ayrılmış bölüm: "Alınacakları bir gece önceden küçük bir karton parçasına yazmıştır."- H. Taner
parça
Müzik eseri
parça
Sayı sıfatıyla "tane" anlamına gelir
parça
Tane. Edebiyat eserinin bir bölümü: "Hayatımın en acı ve tatlı saatleri bunun başında geçti, eserimin en güzel parçalarını onun kenarında yazdım
parça
Bir müzik eserinden alınmış tam bir bölüm
parça
Ay parçası, elmas parçası gibi deyimlerde "benzeri", "bir örneği" gibi anlamlarda kullanılır
parça
Edebiyat eserinin bir bölümü
parça
Belirtilen durumunda bazen küçümseme ve değersiz sayma anlatır
parça
Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey
parça
Bir bütünden kopmak, kırılmak, yırtılmak vb. yoluyla ayrılmış bölüm
parça
Güzel, alımlı kız veya kadın
parça
Az bir miktar
yedek parçacı
Yedek parça yapan veya satan kimse