look at

listen to the pronunciation of look at
İngilizce - Türkçe
seyretmek
göz önüne almak
göz atmak

Buna bir göz atmak ister misin? - Would you like to take a look at it?

Lütfen ne zaman isterseniz içeri gelip sergimize bir göz atmak için tereddüt etmeyin. - Please do feel free to come in and take a look at our exhibition anytime.

(Fiili Deyim ) bakmak , incelemek , gözden geçirmek
gözden geçirmek
(Bilgisayar) bakılacaklar
bak

Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım. - Every time I look at this picture, I think of my father.

Bu Japon arabasına bak. - Look at this Japanese car.

yargılamak
ele almak
bakmak

Çiçekler bakmak için çok güzeldi. - The flowers were very beautiful to look at.

İnsanlar diğerlerine ön yargı ile bakmak eğilimindedir. - People tend to look at others with bias.

eye
{i} göz

O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı. - When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.

Sakin olmak için gözlerimi kapattım. - I closed my eyes to calm down.

eye
yatak istinadı
look at me
bak bana
eye
iğne deliği
eye
bakış

Tom'un gözlerinde terör bakışını gördüm. - I saw the look of terror in Tom's eyes.

Baştan çıkarıcı bakışların var. - You have bedroom eyes.

eye
{f} gözle

Sakin olmak için gözlerimi kapattım. - I closed my eyes to calm down.

O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı. - When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.

eye
delik

Tom'un delikli bir kaşı var. - Tom has a pierced eyebrow.

a look at
bir göz at
eye
çeşm
eye
{i} kanı

Onun gözü şişmişti ve burnu kanıyordu. - His eye was swollen and his nose was bleeding.

eye
{f} dikkatle bakmak
eye
{i} görüş

Ben normal görüşe sahibim. - I have normal eyesight.

Benim kötü görüşüm var. - I have poor eyesight.

eye
toplanma noktası
eye
göze benzer herhangi bir şey
eye
dişi kopça
eye
(isim) göz, bakış, nazar, görüş, bakış açısı, kanı, ilmik, ilik, tomurcuk
eye
{f} gözetlemek
eye
{i} tomurcuk
eye
{f} süzmek
eye
gözünü dikip bakmak
İngilizce - İngilizce
to study (something) visually
to observe or watch (something)
take into consideration for exemplifying purposes; "Take the case of China"; "Consider the following case"
{f} consider, think about carefully; take into consideration; observe something; study mentally and visually
look at carefully; study mentally; "view a problem"
eye
lay eyes on
eyeball
view

Try to look at it from Tom's point of view. - Try to look at it from Tom's point of view.

look at

    Türkçe nasıl söylenir

    lûk ät

    Telaffuz

    /ˈlo͝ok ˈat/ /ˈlʊk ˈæt/

    Etimoloji

    [ 'luk ] (verb.) before 12th century. Middle English, from Old English lOcian; akin to Old Saxon lOcOn to look.

    Ortak Eşdizimliler

    look at me

    Videolar

    ... Just to walk into one of these small villages and look at the ...
    ... Or look at it from Alex Rodriguez's point of view. ...