karşısında

listen to the pronunciation of karşısında
Türkçe - İngilizce
across

There's a hotel across the street. - Sokağın karşısında bir otel var.

The store is just across from the theater. - Dükkan tiyatronun tam karşısında.

over against
in front of

Tom often sits in front of his computer all day. - Tom genelde tüm gün bilgisayarının karşısında oturur.

The teacher asked me to read my paper in front of the class. - Öğretmen ödevimi sınıfın karşısında okumamı istedi.

(Hukuk) vis-a-vis
against

The European currencies have weakened against the dollar. - Avrupa para birimleri dolar karşısında zayıfladı.

The yen is expected to lose value against the dollar. - Yen'in dolar karşısında değer kaybetmesi bekleniyor.

before

He recoiled before his master's anger. - O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.

opposite

Their house is just opposite the bus stop. - Onların evi otobüs durağının tam karşısında.

They live in the house opposite to ours. - Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.

be, opposite, across; in the face of
in the face of

He flew in the face of Jishuku. - Jishuku'nun karşısında uçtu.

Tom showed his courage in the face of danger. - Tom tehlike karşısında cesaretini gösterdi.

on the face of
in relation to
in face
opposing
con

There's a convenience store diagonally across the street. - Caddenin çaprazlama karşısında bir mahalle bakkalı var.

He was confused by the abrupt question. - Beklenmedik soru karşısında kafası karışmıştı.

karşı
{e} against

My university friend is against terror. - Üniversite arkadaşım terör karşıtı.

If God is with us, then who can be against us? - Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?

karşı
{e} versus

The exchange rate of the dollar versus the euro has declined. - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.

karşısında yılmamak
stand up to
karşısında kalmak
To stay in front
karşısında olmak
Side against
karşısında durmak
stare smb. in the face
karşısında olmak
to oppose
karşısında olmak
be faced with
kanun karşısında
before the law
kamera veya objektif karşısında rahatsızlık duyan
camera shy
karşı
{s} opponent

Lincoln welcomed his old political opponent. - Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.

Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops. - Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.

karşı
{s} contrary

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşı
opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
karşı
opposite

Their house is just opposite the bus stop. - Onların evi otobüs durağının tam karşısında.

Tom sat opposite Mary. - Tom Mary'nin karşısına oturdu.

karşı
counter

There was no counterevidence. - Hiçbir karşı delil yoktu.

He countered their proposal with a surprising suggestion. - O, onların teklifine şaşırtıcı bir öneri ile karşılık verdi.

karşı
{e} towards

Our feelings towards him are mixed. - Ona karşı duygularımız karışık.

My attitude towards him changed. - Ona karşı tavrım değişti.

karşı
before

I've met that girl before. - Daha önce o kızla karşılaştım.

Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town. - Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.

bu durum karşısında
with this
bu durum karşısında
under the circumstances
bu durum karşısında
under these circumstances
karşı
{e} to
karşı
in spite of the fact that
karşı
(Bilgisayar) disagree

John Rutledge disagreed strongly. - John Rutledge şiddetle karşı çıktı.

You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual. - Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.

karşı
(Biyokimya) trans

Compare the translation with the original. - Çeviriyi orijinali ile karşılaştırın.

Let's compare the translation with the original. - Çeviriyi orijinali ile karşılaştıralım.

karşı
(Bilgisayar) remote
karşı
in contrast

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

karşı
adverse
karşı
averse
karşı
derogative
karşı
to counter
karşı
opposed to

I'm opposed to what he said. - Onun söylediğine karşıyım.

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

karşı
agains

My university friend is against terror. - Üniversite arkadaşım terör karşıtı.

If God is with us, then who can be against us? - Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?

Karşı
(Tıp) ante
enflasyon karşısında para arzını azaltma
deflation
haksızlık karşısında öfkelenme
indignation
karşı
anti

Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viral diseases. - Birçok kişi antibiyotiklerin virüs kaynaklı hastalıklara karşı etkisiz olduklarının farkında değil.

Anti-Chinese sentiment is on the rise in Myanmar. - Myanmar'da Çin karşıtı düşünceler artıyor.

karşı
toward, to, for
karşı
against, as a cure for, as a countermeasure to
karşı
against, contrary to
karşı
con

I contended against falsehood. - Sahteciliğe karşı savaştım.

When meeting a person for the first time, keep the conversation light. - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.

karşı
toward

My attitude towards him changed. - Ona karşı tavrım değişti.

They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever. - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.

karşı
discordant
karşı
athwart
karşı
contra

Never contradict your elders. - Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

karşı
gainst
karşı
facing, in the direction of, toward
karşı
for

When meeting a person for the first time, keep the conversation light. - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

karşı
counter-, anti-
karşı
opposing

I am willing to go on record as opposing nuclear tests. - Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.

They are strongly opposing my proposal. - Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.

karşı
facing

Russia is facing great financial difficulties. - Rusya büyük finansal zorluklarla karşılaşıyor.

Tom is facing a challenge. - Tom bir meydan okuma ile karşı karşıya.

karşı
opposed

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

He's opposed to racial discrimination. - O, ırksal ayrımcılığa karşı çıktı.

karşı
repugnant
karşı
facing, opposite
karşı
derogate
karşı
with

I met with my teacher in the theater. - Tiyatroda öğretmenimle karşılaştım.

My car looks shabby in comparison with his new one. - Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.

sokağın karşısında
It's right across the street
tamamen karşısında
dead set against
tamamen karşısında
dead against
tamamen karşısında
directly opposed
tehlike karşısında
in the face of danger
tehlike karşısında dinini inkâr eden kimse
confessor
yolun karşısında
across the street
zorluk karşısında
under difficulties
zurnacının karşısında limon yemek
to try mischievously to prevent someone from doing something
Türkçe - Türkçe

karşısında teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik."- R. H. Karay. Ön, kat, huzur: "İkisi birden müdürün karşısına çıkarlar."- Y. Z. Ortaç
Karşı
alın
karşı
Bulunan yere göre önde, ileride olan
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi
karşı
Karşılık olarak, mukabil: "Bir ölüm haberine karşı ben, içimde bin ezinti, bin çöküntü duydum."- A. Ş. Hisar. İçin, hakkında: "Edebiyata karşı ilk alaka sizde nasıl ve ne zaman başladı?"- S. F. Abasıyanık. -e doğru: "Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım."- S. F. Abasıyanık
karşı
Karşıt, zıt, muhalif
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı
karşı
Doğru, sularında
karşı
İçin, hakkında
karşı
Yüzünü bir şeye doğru çevirerek
karşı
Ön, kat, huzur
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi: "Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor."- H. E. Adıvar
karşı
Karşılık olarak, mukabil
karşısında