She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
As usual, Mike was late for the meeting this afternoon.
- Her zamanki gibi, Mike, bu öğleden sonra toplantı için geç kalmıştı.
We expected the routine, but we got the extraordinary.
- Her zamanki gibi olacağını umuyorduk, ama sıra dışı bir durumla karşılaştık.
Grandfather sat in his habitual place near the fire.
- Büyükbaba ateşin yanındaki her zamanki yerine oturdu.
He came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
I'll meet you at the usual time.
- Her zamanki saatte seni karşılayacağım.
Fill her up with regular. I'll be paying in cash.
- Her zamanki gibi onu fulle. Nakit ödeyeceğim.
I always get up at six.
- Her zaman altıda kalkarım.
To be always honest is not easy.
- Her zaman dürüst olmak kolay değildir.
For all his genius, he is as unknown as ever.
- Bütün dehasına rağmen, o her zaman olduğu kadar bilinmiyor.
Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking.
- Her zaman sigara fiyatları yükseliyor, çok sayıda insan sigara içmeyi bırakmaya çalışıyor.
An earthquake can happen at any time.
- Bir deprem her zaman olabilir.
You can call me any time.
- Beni her zaman arayabilirsin.
Tom always blames Mary for everything.
- Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.
Tom always blames me for everything.
- Tom her zaman beni her şey için suçluyor.
He was silent all the time.
- O, her zaman sessizdi.
The New York Times reviews her gallery all the time.
- The New York Times onun galerisini her zaman eleştirir.
With a microwave oven like this, it's always New Year's Eve!
- Böyle bir mikrodalga fırınla, her zaman Yılbaşı gecesidir!
There's always next year.
- Her zaman gelecek yıl vardır.
He kept smoking all the while.
- O her zaman sigara içmeye devam etti.
She did nothing but cry all the while.
- O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
As usual, the physics teacher was late for class.
- Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.
She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
He who asks is a fool for five minutes, but he who does not ask remains a fool forever.
- Soran beş dakika bir aptaldır fakat sormayan her zaman bir aptal kalır.
I am forever in trouble.
- Benim her zaman başım belada.
An accident may happen at any time.
- Bir kaza her zaman olabilir.
An earthquake can happen at any time.
- Bir deprem her zaman olabilir.
He drinks his coffee black every time.
- O, her zaman kahvesini sade içer.
Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking.
- Her zaman sigara fiyatları yükseliyor, çok sayıda insan sigara içmeyi bırakmaya çalışıyor.
It was you all along, wasn't it?
- O her zaman sendin, değil mi?
Mary, as always, is inimitable!
- Mary, her zamanki gibi, eşsizdir!
He was late, as always.
- O, her zamanki gibi geç kalmıştı.
As usual, Mike was late for the meeting this afternoon.
- Her zamanki gibi, Mike, bu öğleden sonra toplantı için geç kalmıştı.
He came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
I will be glad to help you anytime.
- Size yardım etmekten her zaman mutlu olacağım.
You're welcome back anytime.
- Her zaman tekrar gelebilirsin.
Mary keeps her laptop with her at all times.
- Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında bulundurur.
Pay attention to your surroundings at all times.
- Her zaman çevrenize dikkat edin.