Tom'un sonunda bir ameliyata ihtiyacı olacak.
- Tom will eventually need an operation.
Tom sonunda kendi bilgisayarına ücretsiz bir veritabanı uygulamasını yüklemeyi anladı.
- Tom eventually figured out how to install a free database application on his computer.
Tom'un er geç ortaya çıkacağını biliyordum.
- I knew Tom would show up eventually.
Tom onu hemen yapmayacak ama er geç onu yapacak.
- Tom won't do that right away, but he'll do it eventually.
Tom sonuç olarak yapmasını istediğimiz her şeyi yaptı.
- Tom eventually did everything we asked him to do.
Adalet yavaş ama nihaidir.
- Justice is slow, but eventual.
Tom onu muhtemelen sonunda yapacak.
- Tom will probably do that eventually.
Sonuçta, Tom muhtemelen bize yardım etmeyi kabul edecek.
- Eventually, Tom will likely agree to help us.
Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.
- Such considerations ultimately had no effect on their final decision.
Eninde sonunda kim karar verecek?
- Who will ultimately decide?
Nihai amacımız dünya barışını kurmaktır.
- Our ultimate goal is to establish world peace.
Hayatınızdaki nihai hedefiniz nedir?
- What is your ultimate goal in your life?
Tom'un sonuçta Mary'ye elmas bir yüzük alması için yeterli parası olmalıydı.
- Tom should eventually have enough money to buy Mary a diamond ring.
Sonuçta işler değişti.
- Things eventually changed.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
Her zaman Tom ve Mary'nin sonunda evleneceklerini düşündüm.
- I always thought that Tom and Mary would eventually get married.
Tom sonuç olarak yapmasını istediğimiz her şeyi yaptı.
- Tom eventually did everything we asked him to do.
Fadıl en sonunda İslam'a geçti.
- Fadil eventually converted to Islam.
Polis en sonunda Tom'u yakaladı.
- The police eventually arrested Tom.
Tom onu hemen yapmayacak ama er geç onu yapacak.
- Tom won't do that right away, but he'll do it eventually.
Tom'un er geç ortaya çıkacağını biliyordum.
- I knew Tom would show up eventually.
Nihayet serbest bırakıldım.
- I was eventually released.
Tom nihayet istifa etti.
- Tom eventually resigned.
Tom nihayetinde ne yapmam gerektiğini söyledi.
- Tom eventually told me what I should do.
Tom bana nihayetinde ne yapmam gerektiğini söyledi.
- Tom eventually told me what I ought to do.
Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.
- Such considerations ultimately had no effect on their final decision.
Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.
- The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
It had taken nine years from the evening that Truman first showed up with a pie plate at her mother's door, but his dogged perseverance eventually won him the hand of his boyhood Sunday school crush.
... to Earth until some obviously eventual extinction. ...